Büyük Patlamadan Sonra Bölüm 2.3 - Kızıl Gül Şehri
İmparator, Prenses ve Nikolai helikopterden inerken, sakin bir ifadeyle hükümdarın sağ kolu İvan Eriat onları karşıladı.
"Hoş geldiniz majesteleri."
"Hoş bulduk İvan gelişmeler nedir?"
"Tahmin ettiğiniz gibi, konferansta söyledikleriniz tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Talimatlarınız doğrultusunda hazırladığınız yazılı açıklamayı medyada yayımladık."
"Güzel her şeyi adım adım halledeceğiz."
"Majesteleri, Nell Ailesi reisi olarak yaptığınız bu açıklamaya öfkeyle tepki gösterdi."
"Sorun değil onunla görüşeceğim."
İmparatorluk sarayına doğru yürürlerken, kulak misafiri olan prenses, işlerin ciddi bir boyuta evrileceğini anlamıştı.
Azize Nell'in Batı İmparatorluğu'na gelişi ve Kutsal Nell Ailesi'ni kurarak Airen dinini imparatorluğa kabul ettirmesinin üzerinden 1693 yıl geçti. Geçen yüzyıllar içinde Nell ailesi ile İmparatorluk ailesi arasında büyük çekişmeler yaşanmıştı.
Nell ailesinin mevcut reisi, imparatorluk ailesiyle sürekli olarak çatışma halindeyken, İmparator Atlas tahta çıktıktan 3 yıl sonra yaptığı ustaca hamlelerle Nell Ailesi'ni 19 yıl boyunca imparatorluğun kontrolü altında tuttu.
İmparator Atlas'ın merkeziyetçi politikaları, Klise, Engizisyon ve Aile Ordusu gibi geleneksel güç merkezlerinin otoritesini zayıflatarak, kurumsal yapılarının kaybetmelerine neden oldu.
Bu durum birçok muhalif grubun ortaya çıkmasına sebep olsa da Batı İmparatorluğu'nun ileri atılımında büyük rol oynadı.
"Halkın nabzını kontrol altında tutmaya özen göster bu konuda sana güveniyorum."
"Olmuş bilin Majesteleri!"
İmparator, Atlas Nikolai'a dönerek, "Nikolai, şehrin güvenliğini en üst düzeye çıkar. Altı ay sonra gerçekleşecek kutlamada son derece dikkatli olmalıyız." dedi.
Nikolai başını eğerek, "Emredersiniz, Majesteleri." dedi.
Bu konuşmanın ardından saraya doğru hızla yol alırlar.
***
İmparator Prenses Elena'ya döndü.
"Elena bugün ki derslere ve antrenmanlara girmene gerek yok dinlenebilirsin."
"Baba..."
"Ne oldu?"
"Gerçekten her şey yoluna girecek mi?"
Atlas kaybettiği sevdiğinden kalan son hatırayı andıran hüzünlü bir gülümsemeyle, "Evet girecek bebeğim." dedi.
Elena, babasına kısa bir bakış atar ve sonra "Tamam baba..." diyerek onu bekleyen dadılarıyla birlikte odasına gider.
Yeni yetişkin olmuş kızının arkasından onu izlerken küçük kızını her türlü tehlikeden koruyacağına dair sarsılmaz kararlılığı gözlerinden okunuyordu.
Bu sırada odasına giden prenses, zihninde binbir düşünceyle boğulmuş gibiydi.
Tahtın varisi olmasına rağmen, dünyaya masum bir gözle bakan genç prenses, babasına çok düşkündü ve onun başına bir şey gelmesinden büyük korku duyuyordu.
Kısa süre sonra odasına varan prenses, dadılarına dönerek, "Lütfen bir süre yalnız kalmak istiyorum. Siz işlerinize dönebilirsiniz." dedi.
"Hanımım bir şey isterseniz hemen bana seslenin."
"Teşekkür ederim Alexa."
Dadılar, odasının kapısını yavaşça açarken Prenses, yüzündeki endişe ile ağır adımlarla içeri girdi.
Prensesin odası geniş ve ferah bir alandı.
Duvarlar, sıcak pastel tonlarda boyanmış, odaya huzur verici bir atmosfer katıyordu.
Odanın büyük bir penceresi öğlen güneşini içeriye davet ediyor ve odanın her köşesini aydınlatıyordu.
Odanın bir tarafında, üzerinde ince işlenmiş bir örtü ve birkaç sevimli pelüş oyuncak bulunan geniş bir yatak vardı. Ahşap mobilyalar, klasik ve zarif bir tarza sahipti.
Çalışma masasında, kitaplar ve kalemler dağınık bir düzen içindeydi prensesin burada sıkça vakit geçirdiği belli oluyordu.
Duvarların en güzel köşesinde prensesin babasıyla birlikte çekilmiş üç fotoğrafla süslenmişti: ilki küçüklüğünden, diğer ikisi ise 16. ve 18. doğum günlerindendi.
Bu fotoğraflar, odanın en değerli süsleri olarak dikkat çekiyordu her bir karede babasıyla olan sıcak bağını ve birlikte geçirdikleri özel anıları yansıtıyordu.
Prenses, ağır adımlarla ilerleyip kendini yatağa attı ve olanları sesli bir şekilde düşünmeye devam etti.
"Söylenenler sadece bir tahminse, neden içimi bu kadar karanlık bir his kapladı?"
Elena düşüncelere boğulurken gözlerini kapatır ve yorgunluğa yenik düşerek yavaşça uykuya dalar.
Endişesiyle karışan bir uykuya daldıktan sonra, Prenses kendini aniden karanlık ve soğuk bir boşlukta buldu. Etrafı kaplayan zifiri karanlık, içinde derin bir tedirginlik uyandırıyordu.
Bu karanlık, gelecekte yaşayacağı öfke ve korkuların gölgesini taşıyor gibiydi. Rüya benzeri bu alemden uyanıp kurtulmak istese de, kasvetli boşluk onu hapsetmişti.
Yüzünden akan soğuk terler prensesin gözlerini yaşartırken, içindeki korku büyüyordu.
Daha kısa ve öz: Korkuları doruk noktasına ulaşırken, birden penceresine tıklatan sesle sıçrayarak uyandı.
Birkaç saat süren derin uykusundan uyandığında, odasını süsleyen turuncu ışıkla birlikte güneşin batışını gördü.
Prenses pencereyi tıklatanın ne olduğunu görmek için yatağından kalkıp büyük pencereyi açtığında karşısına beyaz bir karga çıktı.
"Beyaz bir karga mı? Böyle bir şey mümkün mü?"
Uğursuzluğun habercisi siyah kargalara nazaran, karşısında duran beyaz karga göz kamaştırıyordu.
"Sen ne güzel bir şeysin böyle, buraya neden geldin ki minik şey?"
Beyaz karga sessizce başını prensesin avuçlarına yaslayıp öylece durdu.
"Kya~ ne tatlı bi şeysin sen böyle."
Tatlı olduğunu düşünerek beyaz karganın başını nazikçe okşadı.
"Bir adın var mı acaba? Ne koysam, hmm... isimler konusunda çok kötüyüm ama Blanc'a ne dersin görünümüne yakışır bir isim."
Beyaz karga, söylediklerini anlamış gibi başını yavaşça öne eğip tekrar kaldırdı.
"Ayy~ çok tatlısın sana yiyecek bir şeyler getireyim."
Arkasını dönüp yatağının yanındaki meyve tabağından karga için birkaç üzüm kopardı. Pencereye doğru yürürken, hafif bir esintiyle beyaz karganın çoktan uçup gitmiş olduğunu fark etti.
Hafifçe sallanan ağaçların sesi eşliğinde yavaşça elindeki üzümleri ağzına attı.
Beyaz karganın kısa ziyaretinden sonra aniden kaybolması prensesi üzmüştü.
"Tekrar buraya gelirsin umarım Blanc." diye mırıldandı.
Beyaz karga hafif esen rüzgarın kanatlarına verdiği güçle gökyüzünde zarifçe süzüldü.
Ağaçların arasından geçerken dalların hafif hışırtısı eşlik ediyordu.
Beyaz karga, parkın üzerinde alçalarak dikkatle etrafı izledi.
Rüzgarın yönlendirdiği karga bir süre daha süzüldükten sonra parkta oturan gizemli bir adamın omzuna kondu.
"Anlat."
Gizemli adamın omzuna konan beyaz karga, gagasını hafifçe açarak bir şeyler fısıldadı.
Garip adam dikkatini vererek dinledi.
Beyaz karga işini bitirdikten sonra kanatlarını çırparak omzundan havalandı ve gözden kayboldu.
"İlginç..." yüzünde beliren gizemli bir gülümsemeyle mırıldandı.
Bu kişi, kırmızı güllerle kaplı parkı bir süre daha izledikten sonra ağır ağır ayağa kalktı ve yürüyerek gözden kayboldu.
-Devam Edecek-