Bilinmezin İçinde Bölüm 12 - Merhamet

Ayı ile aramızda bir güç savaşı başladı!

Lan!?

Ancak ben kaybediyordum!

Bu şerefsiz çok ağır!

Geriye doğru itilmeye başladım!

Bir anda güç vermeyi kestim ve yanından sıyrıldım!

Ancak zamanında kaçamadım ve yandan bir pençe yedim!

"Ağh!"

Aldığım ilk darbeydi!

Sırtımın yan tarafından akan kanları hissedebiliyordum.

Anlaşılan ölümcül değil ki engelleme devreye girmedi.

Ayı koca cüssesi ile toparlanamadan sırtına atladım.

Kafasına geçirmek amacıyla tokadımı kaldırdım!

Ancak bir anda ayının hareketlenmesiyle dengemi kaybettim!

Ayı kendini sırt üstü yana attı!

Engelleme kullan!

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 28]

Bu, kendi isteğim ile engellemeyi kullandığım ilk seferdi.

Kullandım çünkü bu darbe ile ölmesem bile savaş dışı kalabilirdim.

Ayı, kavrayışımın gitmediğini fark etmiş olacak ki yerde yuvarlanmaya devam etmeye yeltendi.

Buna izin veremem!

Bu sefer tokadımı kaldırdım ve tam kafasına geçirdim!

Ayı acıyla inledi!

Ancak durmamıştı!

Bu yeterli değil mi!?

Bunun derisi neyden yapıldı lan!?

Yaratık debelenmeye devam edecek gibiydi. Hemen yuvarlanarak bu ağırlığın altında ezilmekten kaçtım.

"Iğh." Hareketlerim aksıyordu. Sırtımın kenarındaki yaranın etkisi şimdi gelmişti.

Ayı, onu bıraktığımı fark edecek olacak ki ayaklandı. Kafasını acı ile sağa sola sallıyordu ve acıyla kükrüyordu.

O dengesini toplayamadan tekrar ileri atıldım.

Ancak yanına varamadan havaya rastgele pençeler atmaya başladı.

Vurulmamak için biraz geri çekilip beklemek zorunda kaldım.

Ayı düşündüğümden daha zorluydu. Büyüyen cüssem ve güçlenen kuvvetim ile onu kolayca alabilirim sanmıştım. Ancak bir insan olarak çıplak elle sınırım bu kadar gibi.

Gerçi kafa kafaya olmam da bir şey değil mi?

Dünya üzerinde bunu kim yapabilir?

Hayvan hala kendini toparlamaya çalışırken bu fırsatı değerlendirmeliydim.

İleri doğru atılırken aynı anda engelleme hakkını da devreye soktum.

Ayıdan 2 pençe darbesi aldım ama engelleme hakkı sayesinde herhangi bir geri tepme yaşamadım. Tam karşısına geldiğimde elimi kaldırdım ve' "Ya HAK!" diyip tokadı suratına geçirdim!

'ŞAAAAP' sesiyle beraber yaratığın kafayı sallandırdım!

Bu sefer okkalı geçirmiştim!

Hayvan dengesini daha fazla koruyamadı ve yere çakılmaya başladı.

Hasiktir!

Tam üzerime doğru düşecekken yana doğru kaçındım.

Hayvan bir 'GÜM' sesiyle yere çakıldı.

Ancak hala hayattaydı. Ayağa kalkmaya çalışıyordu.

Bitirici vuruşu yapmam gerekiyordu.

O anda, ileriden bir hışırtı sesi duydum.

Bir anda oraya döndüm ve.. çalıların arasından çıkan minik vücutlar gördüm.

Bunlar.. yavru ayılardı.

Gözleri dolmuş şekilde yere yığılmış ayıya bakıyor ve hüzün ile inliyorlardı.

Bakışlarım bi altımdaki ayıya bir yavrulara gidip durdu. Sonra, ayının başta benimle konuşmak istiyorca kükremelerini düşündüm.

Lan?

Bu ayı gerçekten.. benimle konuşmaya mı çalışıyordu?

Ancak.. bu nasıl olur be? Hayvanlar konuşamaz ki..

O anda, bulunduğum dünyanın büyülü bir dünya olduğunu hatırladım. Yani, neden konuşmasınlardı ki? Belki de sadece ben onları anlayamıyordum.

Duruma bakılırsa bu ayı anneleriydi. Başta ortaya çıktığımda belki de bela istemediğini söylüyordu.

Ben ise gelip ona sorun çıkardım.. bu yavruların önünde annelerini dövdüm..

Ayağa kalkmaya çalışan ayıdan birkaç adım uzaklaştım. "Özür dilerim. Bilmiyordum." dedim.

Daha sonra ayının ayaklanışını izledim. Bana dönüp bir kez hafifçe kükredi. Sonra sendeleye sendeleye yavrularına doğru gitti.

Anneleri yanlarına gelince yavrulara doğru eğildi. Yavrular da uzanıp onun suratını yalarken hüzünlü inlemelerine devam ettiler.

Daha sonra çalıların arasında gözden kayboldular.

"Vay be. Gerçekten çok şefkatli birisiyim. Eğer bununla ilgili bir tanrı varsa beni övmeli. Haha."

Tam o anda, vücudumu rahatlatıcı bir hissiyat sardı.

Aynı anda gözlerimin önüne bir yazı geldi.

[Merhamet Tanrıçası Sizi Kutsadı]

Ah. Varmış.

Hemen kutsamayı görmeyi arzuladım.

-Merhamet Tanrıçasının Kutsaması-

Merhamet Tanrıçası Miquella'nın kutsaması. Hiçbir çıkarınız olmayacağı durumlarda bile bir canlıya merhamet gösterdiğiniz için aldınız.

Etki: Tüm yaralarınız iyileşir. Kirlerden arınırsınız. Ruhunuz daha rahat hisseder.

Vaay etkiye bak. Yani o ayının canını affettim diye bu kutsamayı aldım.

Sırtımın yan tarafındaki yaralı olması gereken yere baktım.. iyileşmişti. Sanki hiç yara olmamış gibiydi.

Bunun dışında, üzerimdeki tüm kir ve kan da gitmişti.

Bu beni mutlu etti. Görünüşe göre bir tanrının dikkatini çekmiştim. Çok da güzel bir ismi var. Merhamet Tanrıçası Miquella.

Bu ismi duyunca gözümün önünde şefkatli bakışlı sapsarı saçlı beyaz iplikten kıyafetli bir kadın canlandı. Gerçekten güzel birisi olmalı.

Yaptığım böyle bir hareketin dikkat çekeceğini düşünmemiştim. Sadece o ayıyı öldüresim gelmedi diye öldürmedim.

Ancak.. bir dakika.. durum biraz garip. Az önce ayının canını affettim diye kutsama aldım değil mi?

Bakışlarım geldiğim yola düştü. Ardımda tavşanlardan katliam bıraktığım yola..

Lan?

Bunun için de bi adalet tanrısı falan beni cezalandırmasın?

Bu fikri sesli söylemeye cesaret edemedim.

Çünkü söylersem.. gerçek olacağından korktum.

Tüm bunlar bitince dönüş yoluna yöneldim.

Elim boştu. Yemek yoktu. Ne yapsam bilemedim. Belki de yemiş falan toplamalıydım?

Bu düşünceler ile birkaç dakika yürümüştüm ki, dönüş yolunda bir ses fark ettim. Baktığım zaman az ileride, parçalanmış bir tavşan cesedi yiyen.. bir domuz olduğunu fark ettim.

Bu sahne karşısında istemsizce gülümsedim.

15 dakika kadar sonra, Firdevs'i bıraktığım mağaranın önündeydim.

Domuzun cesedini bir 'GÜM' sesi ile yere fırlattım.

O anda çalıların ardından, "Ayy!" diye bağıran Firdevs'in sesi geldi. "Orada kim var!?"

"Sana kim olursa olsun ses çıkarma dememiş miydim?"

"Kağan abiii!" diye heyecanla bağırdı. Sonra çalı grubunu ellerini kullanarak araladı ve merakla dışarı baktı. "Yemek neredee?"

"E burada işte." dedim yana çekilip yerdeki domuz cesedini gösterirken.

"Domuzcuuk!" diye heyecanla bağırdı. Sonra bana baktı. "Domuzcuğun arkasında mı?"

Ona garipserce baktım. "Hayır yemek domuzcuk."

"NEH!?" dedi şokla açılan gözleriyle.

"DOMUZCUĞU MU YİYİCEZ!?!" Sonra korku ile mağaraya çekildi. "OLMAZ! BU İMKANSIZ!"

"..sen hiç jambon yemedin mi?"

"Y-Yedim. Çok tatlı olur. Neden?"

"Jambon domuzcuktan yapılıyor."

"NEH!?"

Yarım saat kadar sonra domuzum kemiksiz ve etli bir parçasını, taşlarla kapattığım bir ateşin ortasında pişiriyordum. Neyse ki kuzenlerimle kampa gitmeden önce böyle şeyler öğrenmişim. Ancak elimde herhangi bir alet olmadığından derisini yüzemezdim. O yüzden iç bölgelerinden parçalar kopardım. Daha önce hiç böyle canice bir şey yapmamıştım ama rahat hissediyordum.. ruhumda bir şeylerin değiştiğinden korkmaya başladım.

Firdevs rahatsız olmasın diye parçalama işlemlerini ileride yaptım. Şimdi ise ikimiz mağaranın az önünde, yerleştirdiğim kayaların üzerinde oturmuş, etin pişmesini bekliyoruz.

Umarım kan tadı olmaz ya..

Bakışlarım Firdevs'e düştü. Baştaki şaşkınlığı gitmişti ve şimdi dalmış bakışlar ile yere bakıyordu.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum ona.

Bir anda irkilerek doğruldu. Anlaşılan gerçekten dalmıştı.

"Ne? Ben mi?" dedi saf ses tonuyla.

"Burada senden başkası var mı?" dedim gülerken.

"Ah doğru. Haha. Yine saflığım tuttu." Sonra hüzünle baktı. "Aslında saflığım hep tutuyor.. babam, hep söylerdi. 'Güzel kızım. Bunu seni korumak için yapıyorum. Senin saf kalbin bu karanlık dünyaya uygun değil.' derdi."

Aa acıklı konular anlatacak gibi.

Dinleyelim bakalım.

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar