Isekai Boksör Bölüm 1 - Geri Ödeme
Akira gözlerini kararlı bir ifadeyle koçuna dikti. "Bu maça çıkmama izin ver koç," dedi, sesindeki hırs kolayca fark ediliyordu.
Koç kaşlarını çattı ve başını iki yana salladı. "Sana bunun olmayacağını söyledim Akira. Bu kadar tecrübeli bir rakiple yüzleşmek için henüz hazır değilsin."
Akira'nın içi öfkeyle kaynamaya başladı. "Salonun kapatılmasına göz mü yumacağız yani? Peki ya kızın? Onun hastane masraflarını ödemeye devam edebilecek misin? Bu salon tek gelir kaynağımız koç!" Sesi titriyordu ama geri adım atmaya niyeti yoktu.
Koç bir an durakladı, gözleri karanlık bir gölgeyle buluştu. "Öyleyse ne yapmalıyım? Seni oraya gönderip ölmene mi izin vereyim? Bu maç legal bile değil, aranızda 30 kilo fark var ve rakibin eski bölge şampiyonu. Bu saçma sapan yeraltı dövüşünde ölmene izin veremem."
Akira dişlerini sıktı. "Ama koç..."
Koç sert bir tonla sözünü kesti. "Yeter! Vazgeç."
Koçun sözleri Akira'nın kalbine bıçak gibi saplanmıştı. Gerçekten her şey burada sona mı erecekti? Çocukluğundan beri ona babalık eden adamın, önünde böyle yenilmesine seyirci mi kalacaktı? Ter döktüğü, hayallerini beslediği bu salondan vaz mı geçecekti?
Akira, koçuna bakarak sessiz bir öfkeyle konuştu. "Bir duvarla karşılaşırsan, o duvarı yıkar geçersin. Bu sözü bana sen söylemiştin koç. Şimdi ise o duvarın önünde çaresizce bekliyorsun." Gözleri dolmuştu, ama titreyen ellerini yumruk yaparak gözyaşlarını bastırmaya çalıştı. Koçun ağır sözleri kulaklarında yankılanırken salondan hızlıca çıktı. "Boks beni bırakmaz, ben de onu bırakmayacağım," diye düşündü.
Cebini yoklayıp telefonunu çıkardı. Titreyen elleriyle numarayı çevirdi. Aradığı kişi, dövüş organizatörü Karim'di.
Karim'in sesi dalga geçiyordu. "Hey! Bizim korkak boksörümüz mü arıyor? Dövüşten çekileceğini sanıyordum. Sahibinin köpeği olup havlamak için mi aradın yoksa?"
Akira derin bir nefes aldı. "Kes sesini ve beni dinle, kaybetsem bile en az bin dolar alacağımı söylemiştin, değil mi?"
Karim'in kahkahası, telefonun öteki ucunda yankılandı. "Ne? Katılacak mısın? HAHAHA! İhtiyarın bundan haberi var mı? Yoksa küçük adam büyük hayaller mi kuruyor?"
Akira sabırsızca konuştu. "Çeneni kapa ve soruma cevap ver."
Karim'in sesi sakinleşti. "Merak etme küçük adam, kaybetsen bile bin dolar alacaksın. Ama kazanırsan on bin dolar."
Akira derin bir nefes aldı, gözlerini kapatıp salonun havasını hissetti. Koçla geçen onca yıl, antrenman saatleri, koçun hastalıklı kızı için verdiği mücadele... Bunları düşünerek yavaşça konuştu. "Mekanı ve saati söyle. Orada olacağım."
* * *
Bir hafta sonra, Akira kararını vermişti. Bu süre boyunca koçla görüşmemiş, yalnız başına çalışmıştı. Dövüş gecesi geldiğinde, tüm cesaretiyle mekânın kapısında duruyordu.
Kapıyı ağır ağır itip içeri girdiğinde, devasa koridorun sonunda yükselen sesler onu karşıladı. Adımları yavaş ama kararlıydı. Koridorun sonundaki ışığa doğru yürüdükçe alkışlar ve tezahüratlar giderek artıyordu. Nihayet dövüşün yapılacağı ana salona geldiğinde, ağır sigara dumanı ve alkol kokusu burnunu yaktı. Gözleri loş ışık altında toplanmış kalabalığı süzdü. Masalarda bahis yapan insanlar ve ringde dövüşen iki adam... Ortam Akira'yı bir an için korkutmuştu. Daha önce defalarca dövüşmüş olsa da burası farklıydı. Burası cehennemdi.
Karim, Akira'yı fark edince ona doğru hızlı adımlarla yaklaştı. "Vay, vay, vay! Gerçekten geleceğini düşünmemiştim." Alaycı gülümsemesi hiç eksik olmuyordu.
Akira, dişlerini sıkarak ona baktı. "Paramı hazırla. Bu dövüşçünün son günü olacak."
Karim kıs kıs güldü. "Biliyorsun o büyük bir şampiyon. Seyirciler onun insanları tek yumrukla devirmesinden sıkıldı bile."
Akira'nın içine bir ürperti yayıldı. "Tek yumrukta mı nakavt ediyormuş?" diye düşündü. Nasıl bir canavarla karşı karşıyaydı?
Karim, ellerini ovuşturarak alay etmeye devam etti. "Bir sonraki dövüş sizin, hazır olsan iyi edersin. Gecenin son dövüşü bu olacak. En azından bir dakika hayatta kalmaya çalış, olur mu?"
* * *
Dövüş sırası Akira'ya gelmişti. Yıpranmış bez parçalarını ellerine sararak arenaya çıktı. Zeminin toprak ve kum karışımı olduğunu fark etti. Burası bir ringden çok bir arenayı andırıyordu. Ayakları zemine her bastığında hareketleri yavaşlıyordu.
Karim mikrofonu eline alarak tezahüratlar arasında konuşmaya başladı. "Pekâlâ millet! Gecenin en büyük dövüşüne hazır mısınız?"
Kalabalığın çığlıkları ve alkışları salonu inletti.
Karim devam etti. "İşte karşınızda hepinizin beklediği o canavar! 19 galibiyet ve hepsi tek yumrukla nakavt! 3 kişi bu arenada can verdi! Karşınızda CAAAAANNOOOOONBAAAAALL!"
Kalabalık deliye dönmüştü. Akira, rakibini gördüğünde gözlerine inanamadı. Bu adam gerçek bir canavardı! Boyu neredeyse iki metre, vücudu koca bir top gibiydi. Aralarında 30 kilo fark olduğunu söylemişlerdi, ama Akira bu adamın en az 60 kilo daha ağır olduğuna emindi.
Cannonball ringe doğru ağır adımlarla yürürken, Karim mikrofonu tekrar eline aldı. "VE ÖBÜR TARAFTAAAA... ÖBÜR TARAFTA KİMİN OLDUĞU KİMİN UMRUNDA? NASILSA BUGÜN ÖLECEK!"
Kalabalık tekrar çığlıklarla doldu. Akira içinden Karim'e küfretti. "Bunu sana ödeteceğim," diye fısıldadı. "Tabii hayatta kalırsam..."
Gong çaldı ve dövüş başladı. Akira hemen mesafesini korudu, planı rakibinin tarzını çözmekti. "Bu kadar büyük bir adam benden daha yavaş olmalı," diye düşündü. Alaycı bir sesle ona seslendi. "Cannonball mu? Şu göbeğini mi kastediyorlar? Yoksa rakiplerini yiyerek mi şişmanladın?"
Cannonball, sağ ayağını öne koyarak adım attı ve aynı anda devasa bir sağ kroşe savurdu. Akira son anda eğilerek darbeden kurtuldu ve karnına bir yumruk indirdi. Ancak Cannonball'ın gövdesi adeta bir duvar gibiydi; yağ tabakası her şeyi emiyordu.
Dövüş boyunca Cannonball sürekli ağır adımlarla ilerleyip kroşeler savuruyordu. Akira ise sadece kaçabiliyor ve devasa adamın karnına yumruklar indiriyordu, ama hiçbir etkisi yoktu.
İlk round sona erdiğinde Akira köşesine gitti, nefes nefeseydi. Cannonball ise hâlâ enerjik görünüyordu. Karim onu cesaretlendirirken, Akira sessizce yere baktı. "Ah koç, keşke burada olsaydın..."
Arkasından gelen tanıdık bir sesle irkildi. "Ölmüşüm gibi konuşmasana, seni aptal!" Akira, koçunun sesini duyar duymaz arkasına döndü. Koç, her zamanki gibi sert bir ifadeyle ona bakıyordu.
"Koç? Burada ne işin var?" diye sordu Akira şaşkınlıkla.
Koç, öfkeyle sesini yükseltti, "Burada olacağını anlayamayacağımı mı sandın? Bir hafta boyunca seni hiçbir yerde bulamadım, bu maçtan sonra seni iyice azarlayacağıma emin olabilirsin. Ama artık ringde olduğuna göre… Şu adamı bir güzel dövsen iyi edersin."
Akira, yorgun bir ses tonuyla cevap verdi, "Söylemesi kolay, ona defalarca vurdum ama hiçbir işe yaramıyor. Sanki bir duvara vuruyormuşum gibi."
Koç, sinirle devam etti, "Seni aptal, ne çabuk unuttun? Bir duvarla karşılaşırsan…"
Akira, kararlı bir şekilde yanıtladı, "Onu yıkar geçersin."
Gong çaldı ve ikinci round başladı.
Cannonball, alaycı bir gülümsemeyle konuştu, "Yoksa şu ihtiyar söylentilerdeki kişi mi? Şu yenilmez olan, şimdilerde dövüşü bırakmış ve bir spor salonu işletiyormuş diye duydum. Aile kurmak gibi zırvalıklarla uğraşıp dövüşmeyi bırakmış, ne acınası."
Cannonball konuşurken, Akira yüzüne bir yumruk savurdu. Boyu çok uzun olduğu için bu kaçırılmayacak bir fırsattı, ama Cannonball, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.
Cannonball, "Duyduğuma göre güzel bir kızı da varmış. Seni yendikten sonra belki biraz da onunla eğlenirim," dedi, kışkırtıcı bir şekilde.
Akira, öfkeyle, "Seni orospu çocuğu!" dedi ve hızla Cannonball'a doğru atıldı.
Koç, uyarıcı bir sesle, "Seni sinirlendirmek için yapıyor! Kendine gel Akira!" dedi.
Akira, "Merak etme koç…" dedi.
Cannonball, üstüne doğru koşmayı avantajına kullanmak için tüm gücüyle bir kroşe savurdu. Güçlü yumruğunu atmak için geriye doğru gerildiği sıradaki boşluğu kullanarak, Akira kroşesinin altından sağına doğru geçip midesine bir yumruk indirdi.
Akira, kararlı bir şekilde, "Beni sen yetiştirdin," dedi.
Birkaç round daha bu şekilde geçti, sürekli olarak aynı yeri yumruklamaya devam etti.
Gong tekrar çaldı ve dördüncü roundun sonuna geldik.
Karim, sinirle bağırdı, "Ne yapıyorsun seni ahmak? Onun ne planladığını göremiyor musun? Sürekli aynı yere vurarak seni zayıflatmaya çalışıyor. Böyle bir numarayı gerçekten yiyecek misin?"
Cannonball, kendinden emin bir şekilde, "Merak etme patron, bu dört round boyunca nereye nasıl vurduğunu inceledim ve gücünün tükenmesini bekledim. Yapabileceği tek şey sürekli aynı yere vurmak, ayrıca artık gücü de kalmadı. Bu round onun sonu olacak," dedi.
Gong çaldı ve beşinci round başladı.
Akira, öfkeli bir şekilde, "Kendinden emin görünüyorsun seni domuz…" dedi.
Cannonball, yine aynı şekilde üzerime gelmeye ve kroşeler savurmaya devam etti. Ben de aynı şekilde karnına yumruklar indirmeye devam ettim. Taa ki son kroşesini savurmak için gerilene kadar. Kroşe vuracağını sanarak tekrar yumruğundan kaçmaya çalıştım ama yumruğunu tam yolun ortasında durdurdu ve beni tüm vücudum açık bir şekilde yakaladı.
Cannonball, "Tuzağıma düştün seni aptal!" diye bağırdı.
Ya da o öyle sanmıştı. Boşluğumdan faydalanarak yukarıdan aşağıya doğru yüksek bir üstten kroşe savurdum. Koçla konuştuğum andan beri böyle büyük bir yumruk bekliyordum, sürekli aynı yere yumruk atarak bunu yapmaya devam edecekmişim gibi onu kandırdım ve sonunda onu tuzağıma düşürdüm. Yumruğundan kaçınarak tamamen yanına geçtim ve diyaframına güçlü bir yumruk savurdum. Ne kadar kilolu olursa olsun diyaframına yediği bir yumrukla nefesi kesilmeyecek hiçbir canlı yoktur. Cannonball, nefesinin kesilmesi ve bir anda gelen yumruğun şaşkınlığıyla tökezledi ve olduğu yerde kalakaldı.
Akira, parlamaya karar vererek, "Parlama zamanı, orospu çocuğu!" dedi.
Cannonball'ın tam suratının ortasına bir Superman Punch savurdum. Bu darbe ile yere düşen Cannonball'un üstüne çıktım ve yerdeyken onu yumruklamaya devam ettim. Bu arenada boks kuralları yoktu ve kimse beni durduramazdı. Yumruklarım kan içindeydi; o kadar çok yumruk atmıştım ki ellerimi hissedemiyordum. Bu kanlar benim mi yoksa rakibimin kanı mıydı bilmiyorum. Hiç durmadan yumruklamaya devam ediyordum.
Koç, kollarımdan tutarak beni uzaklaştırmaya çalıştı. "Dur Akira! Onu öldüreceksin! Kazandın, artık durabilirsin," dedi.
Akira, yorgun bir şekilde, "K-Kazandım mı?" dedi.
O kadar yorulmuştum ki fark etmeden birkaç saniyeliğine kendimden geçmiştim. Tekrar kendime geldiğimde seyircilerin bağırışlarını duyabiliyordum.
Koç, "Hadi gidelim buradan," dedi.
Kolumu koçun omzuna attım ve ondan destek alarak yürümeye devam ettim. Ama arenadan dışarı adım bile atamadan Karim önümüzü kesti.
Karim, sinirle, "Dur bakalım, nereye gittiğini sanıyorsun?" dedi.
Akira, yorgun bir şekilde, "Şu anda senin sikik laflarını dinleyemeyecek kadar yorgunum, yani paramı ver ve toz ol," dedi.
Karim, alaycı bir şekilde, "Paran mı? Ha evet, işte bin doların burada," dedi.
Akira, şaşkın bir şekilde, "Bin dolar mı? Kazanırsam on bin dolar kazanacağımı söylememiş miydin?" dedi.
Koç, "Boşver Akira, gidelim buradan," dedi.
Karim, meydan okur bir tavırla, "Dur bakalım ihtiyar, nereye gittiğini sanıyorsun? Yoksa sana Koç mu demeliyim?" dedi.
Akira, şaşkın bir şekilde, "Neler oluyor, koç?" dedi.
Karim, soğuk bir gülümsemeyle, "Tabii, senin haberin yoktur. Koçla eskiden bayağı bir yakındık, o kadar yakındık ki birlikte ulusal turnuvaya gideceğimize söz vermiştik," dedi.
Akira, merakla, "Ulusal turnuva mı? Sen de mi boksörsün Karim?" dedi.
Karim, acı dolu bir şekilde, "Boksördüm, şu yanındaki ihtiyar beni dövüşemeyecek hale getirene kadar," dedi.
Akira, şok içinde, "Koç mu?" diye sordu.
Karim, acı ve öfkeyle, "Evet, sanırım sana her şeyi anlatmamış evlat. Kızıma iyi bakıyor musun eski dostum? Son zamanlarda durumunun iyi olmadığını duydum," dedi.
Koç, sinirle, "Onun adını ağzına alma seni pislik!" dedi. Koç'un kendini tutmaya çalıştığını görebiliyordum; onu daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim.
Karim, soğuk bir şekilde, "Neden? Sevgilimle evlenince onu kendi kızın mı sandın ha?" dedi.
Koç, gözleri dolarak, "Sevgilin mi? Çocuğun mu? Sen ona tecavüz ettin be! Doğurduktan sonra asla kendine gelemedi ve en sonunda…" dedi. Koç'un gözleri dolmuştu, titrediğini hissedebiliyordum.
Karim, öfkeyle, "PEKİ SEN NE YAPTIN? SİKİK BİR KADIN İÇİN BOKSU BIRAKTIN, HAYALLERİMİZE NE OLDU HA? BENİ ARKANDA BIRAKIP GİTTİN! O OROSPUNUN NE KADAR DEĞERSİZ OLDUĞUNU SANA GÖSTERMEK ZORUNDAYDIM!" dedi.
Koçun, gözleri öfke ve çaresizlikle doluydu. "Siktiğimin boksu... gidelim burdan Akira," derken, sesi titriyordu.
Karim, öfke dolu bir bakışla silahını Koç'a doğrulttu. "Hiçbir yere gitmiyorsun," dedi, sesi titriyordu.
Akira, şaşkın ve korkmuş bir şekilde, "N-ne!" diye bağırdı.
Karim, derin bir nefes alarak, "Elimden hayallerimi aldın, beni aşk gibi bir bahane yüzünden terk ettin. Peki ya benim aşkım ne olacak eski dostum? Boks ne olacak…" dedi, acı ve öfke dolu bir şekilde.
Koç, sakin kalmaya çalışarak, "Sakin ol Karim, bunu yapmak istemezsin," dedi. Sesindeki endişe ve çaresizlik barizdi.
Bu sırada, Karim'in adamlarından biri yanımıza geldi ve telaşla, "Gitmeliyiz patron! Polisler yasadışı dövüş yaptığımızı öğrenmiş, bahisi kaybeden şerefsizler bizi ihbar etmiş olmalı," dedi.
Karim'in silahını gören adam, hızla uzaklaştı. "L-lanet olsun, ben gidiyorum!" diye bağırdı.
Karim, Koç'a, "Yolun sonuna geldin ihtiyar, öbür tarafta görüşürüz," diyerek silahını ateşledi. Akira, içindeki son enerjiyi kullanarak Koç'u kenara itip Karim'in üzerine atladı. Silahın patlamasıyla, Akira'nın içi bir anda buz kesti. Göğsünden yayılan acı, vücudunu sarmaladı ve yere yığıldı.
Akira, yere düşerken göğsündeki soğukluğu ve kanın akışını hissetti. Gözleri kararmaya başlarken, Koç'un yüzündeki çaresizliği gördü. "Bu son mu?" diye düşündü.
Karim, silahı Koç'a doğrultarak tekrar ateş etmek istedi ama silah tutukluk yaptı. "Kahretsin!" diye bağırdı.
Polis sirenlerinin sesi giderek yaklaşmaktaydı.
Karim, hızla buradan uzaklaşırken, "Bu son görüşmemiz olmayacak ihtiyar…" dedi.
Akira, göğsünden vurulmuş bir şekilde yerde uzanırken, birkaç saniye önce terler içinde kalan vücudu giderek soğuyordu.
Koç, çaresiz bir şekilde, "Dayan Akira! Dayan!" diye bağırdı. Sesindeki korku ve üzüntü net bir şekilde hissediliyordu.
Akira, zorla nefes alarak, "K-Koç, işte para…" dedi. Karim'in üzerine atladığında, paranın olduğu zarf yere düşmüştü.
Koç, gözyaşlarını tutamadan, "Para umrumda değil, seni de kaybedemem Akira!" dedi. Sesindeki titreme, acısını her geçen an daha da belirginleştiriyordu. Koç, Akira'nın yanına çömeldi ve "Dayan Akira, dayan!" dedi, sesi titreyerek.
Akira, göğsündeki acıyı hissederek, "Koç, parayı al ve kızınla birlikte uzaklara git," diyebildi zorla. Nefesi kesilirken, "Karim sizi rahat bırakmayacaktır, bu zarfın içinde bin dolardan fazla var. Muhtemelen tüm para burada, bu size uzun bir süre yeter," dedi.
Koç, acıyla dolu bir şekilde, "Sikeyim parayı! Sakın ölme Akira, duyuyor musun? Sakın ölme!" dedi. Sesindeki umutsuzluk her şeyin önündeydi.
Akira, tüm bunların neden olduğunu sorguladı. Boks seni terk etmez, ama ya sen boksu terk edersen? O zaman sonun Koç gibi mi olur? Bu acımasız dünyada mutlu olmayı istemek suç mu?
Koç'un bağırışları yavaş yavaş azalmaya başladı. Artık hiçbir ses duyamıyordu. Görüşü gitgide kararıyor, karanlık derinleşiyordu. Ve en sonunda, sonsuz bir karanlıkla baş başa kaldı.
Bu devasa karanlığın ortasında, ufak bir ışık parçası belirdi. Git gide ışığa doğru yaklaşıyordum. Işığa dokundum ve…
Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Ben… neredeydim?