Isekai Boksör Bölüm 16 - Düellodan Önce

Egitmen Thors, Lucian'in çalismalarini izlerken memnuniyetle gülümsedi: "Iyi isti, Efendi Lucian. Bugün de iyi çalistiniz."

Fred ise sabirsiz bir sekilde, alayci bir gülümsemeyle: "Hâlâ ikinci maçimiz için bekliyorum. Arslan ile olan düellondan sonra benimle dövüsmeyi unutma sakin!" dedi.

Lucian neseyle kahkaha atarak: "Hahaha, hepinize tesekkür ederim. Sayenizde yarinki düello için kendime daha çok güveniyorum," diye karsilik verdi.

Askerlerden biri, neseyle kalabaliga hitap etti: "Isin sonunda siz bir Wintergate'siniz efendim!" Ardindan bir digeri ekledi: "Ejderha Katili için bizimle antrenman yapmak oldukça sikici olmali, hahaha!"

Lucian, etrafinda gülüp sohbet eden insanlara derin bir minnetle bakti ve içinden geçirdi: "Bu insanlar bana çok yardimci oldu. Egitmen Thors, Fred ve tüm askerler... Aldigim yardimin karsiligini ödemeliyim. Yarinki düelloyu kazanmaliyim, sonuçta onlar benim insanlarim ve onlari hayal kirikligina ugratamam. Artik Akira degilim. Artik ben Lucian Wintergate'im!"

Daha kararli bir sesle: "Öyleyse dinlenmek için odama çekiliyorum, yarinki düelloda görüsürüz," dedi.

Fred, cesurca seslendi: "Tabii, hepimiz izlemek için orada olacagiz!"

Lucian odasina giderken düsünceler zihninde dönmeye basladi. "Ejderha Kusatmasi ve bu antrenmanlar... Eski dünyamda defalarca dövüsmüs olsam da hiçbir zaman ölüm tehlikesiyle karsilasmadim ya da birisini öldürmek için dövüsmedim. Sensei ile olan dövüslerimizde bile, her zaman beni büyüleriyle iyilestirecegine dair bir inancim vardi. Ama bu dünya... Öl veya öldür, iste buradaki gerçek bu."

Odasina girdiginde masasinda duran yiyecekleri ve bir notu fark etti. Biraz sasirmis, biraz da duygulanmisti. Notu okudu: "Efendi Lucian, ne kadar çok çalistiginizin farkindayim. Bu yiyecekleri sizin için biraktim, hepsini yediginizden emin olun. Yarinki düellonuz için basarilar diliyorum. -Cynthia"

Lucian, hafifçe gülümseyerek: "Tesekkürler Cynthia," diye mirildandi.

Tam yiyecekleri yemeye baslayacakti ki kapi çalindi.

Lucian, biraz yorgun ama sogukkanli bir sesle: "Girin," dedi.

Odaya giren hizmetçi, kibarca egilerek: "Efendi Lucian, Marki Arthur odasinda sizi bekliyor," dedi.

Lucian, hafif bir iç çekerek: "Tamam, çikabilirsin," dedi.

Hizmetçi çikinca kendi kendine alayci bir sekilde homurdandi: "Yine ne istiyorsun, ihtiyar..."

Bir kurabiye atip agzina çignerken düsünceli bir sekilde Marki Arthur'un odasina dogru yol aldi.

...

Lucian kapiya vardiginda, orada bekleyen iki muhafiz ona saygiyla selam verdi. Biri, ciddi bir tonla: "Marki Arthur sizi bekliyor, efendim," dedi.

Lucian, kapiyi açarken kendi kendine mirildandi: "Pekala, görelim bakalim derdin neymis..."

Içeri girdiginde odanin atmosferi hemen dikkatini çekti. Eski, agir bir havasi olan oda, büyük kitapliklarla çevriliydi. Raflar tozlu ciltlerle doluydu ve her kösede tarih kokusu hissediliyordu. Oda, büyük, karanlik ahsap masanin etrafinda düzenlenmisti. Masanin üzerinde birkaç eski harita ve el yazmasi metinler vardi. Lucian, odanin karanlik havasinin altinda baski hissetmesine ragmen kendini toparlamaya çalisti. Marki Arthur ise masasinin arkasindaki büyük deri koltugunda oturuyordu; gözlerinde yasina ragmen dikkatli bir keskinlik vardi.

Marki Arthur, soguk bir ses tonuyla: "Otur," dedi.

Lucian, sessizce oturdu. Içinde bir huzursuzluk vardi ama belli etmemeye çalisti.

Marki Arthur: "Yarinki düellodan haberim var. Birliklerimizle oldukça siki çalisiyormussun."

Lucian, kontrollü bir sesle: "Evet efendim. Egitmen Thors ve Fred gibi yetenekli birçok asker bana yardimci oldu," dedi.

Marki Arthur: "Sözsüz büyü yapabildigini duydum," dedi gözleri Lucian'in üstünde sabitlenmis.

Lucian, biraz tedirgin ama alayci bir gülümsemeyle: "Dedikodular çabuk yayiliyor ha..." diye karsilik verdi.

Marki Arthur, onun endisesini sezerek hafifçe gülümsedi: "Endiselenmene gerek yok, seni buraya kötü bir sey söylemek için çagirmadim."

Lucian, rahatlamaya çalisarak: "Evet efendim," dedi.

Marki Arthur: "Yan aileler ve diger tüm bu meseleler oldukça zor olmali, ha? Daha simdiden alti yildizli biriyle dövüsmek zorundasin."

Lucian, öfkesini bastirarak içinden geçirdi: "Acaba tüm bunlara kim sebep oldu, eger o ejderha saçmaligini yaymasaydin!" Ama disina vuran ise sogukkanli bir cevap oldu: "Önemi yok, eger gücümü kanitlamam gerekiyorsa bunu yapacagim. Eninde sonunda benimle yüzlesmek isteyenler olacaktir. Alti yildizli birini yenersem bir süre beni rahat birakirlar."

Marki Arthur, hafifçe kaslarini kaldirarak: "Kazanacagina oldukça eminsin," dedi.

Lucian, içten bir güvenle: "Ne de olsa ben bir Wintergate'im efendim. Ayrica, sizin oglunuzum," diye karsilik verdi.

Marki Arthur aniden yüksek bir kahkaha atti ve ardindan havasi degisti. Oda, adeta bogucu bir aura ile doldu; Lucian, nefes almakta zorlanmaya baslamisti. Kalbi hizla atarken zorla nefes aldi.

Marki Arthur, otoriter bir sesle: "Pekala Lucian, her seyin farkindasin gibi görünüyor. Sana küçük bir çocuk gibi davranmama gerek yok. Varisim olarak seni gördügümün farkindasindir. Küçük yasta basardiklarini bir kenara birakirsak, ne kadar yetenekli oldugun asikar. Ama yetenek yeterli degil. Eger varisim olacaksan herkesten güçlü olmalisin. Sana meydan okuyanlari yen ve tüm düsmanlarini ezip geç. Varisim olmayi hak ettigini göster bana!" dedi.

Lucian, zorla nefes alarak düsündü: "Sikeyim, nefes alamiyorum..."

Marki Arthur, aurasini geri çektiginde Lucian derin bir nefes aldi ve biraz rahatladi.

Marki Arthur'un sesi simdi daha sakin ve sogukkanliydi: "Yine de dikkatli olsan iyi olur. Senin varisim olarak gördügüm bir aday daha var. Onunla tanistigini sanmiyorum ama eminim ki onu partide görmüssündür. Yedi yildizli genç yetenek, Noah Wintergate."

Lucian'in gözleri kisilmisti: "Noah Wintergate... Aurasini mükemmel bir sekilde gizledigi için seviyesini anlayamamistim ama beni izledigini fark etmistim. Digerlerine göre daha temkinli. Güç gösterisi yapmaktansa uzakta durmayi ve gözlemlemeyi tercih ediyor."

Marki Arthur, sessizligi bozarak: "Varisim olmak istiyorsan onu kesinlikle yenmen gerekecek. Ama simdilik yarinki düellona odaklanmalisin."

Lucian, içten bir alayla: "Varisin olmak gibi bir niyetim yok, ilk firsatta bu lanet yerden kaçmak istiyorum..." Ancak disariya sadece: "Tesekkür ederim," diyebildi.

Marki Arthur, yüzüne ciddi bir ifade takinarak: "Rutherford Akademisi'ni hiç duydun mu?" diye sordu.

Lucian: "Elbette efendim. Dünyanin her yerinden en yetenekli ögretmenlerin toplandigi ve dünyanin dört bir yanindan gelen en yetenekli ögrencilerin egitim aldigi bir yer. Herkesin gitmek isteyecegi bir akademi," diye açikladi.

Marki Arthur, Lucian'a ciddi bakislarini sabitlemisti. "Girmek için en az 16 yasinda olmalisin," dedi, sesi güven doluydu. "Ama yetenekli olanlar için istisnalar yapilabiliyor. Seneye olan sinavlara girmeni ve akademiye gitmeni istiyorum. Gelisimine katki saglayacagina eminim."

Lucian'in yüzüne kisa bir tereddüt gölgesi düstü. "Rutherford Akademisi... Harika bir okul oldugu tartisilmaz bir gerçek," diye düsündü. "Ama oraya girecek kadar iyi miyim? Sadece belli seyler hakkinda bilgi sahibiyim ve savas tecrübem yetersiz. Böylesine prestijli bir okula kabul edilmem zor olabilir. Hem neden benden böyle bir sey istiyor ki?"

Lucian, merakini bastiramadi. "Bunu neden istediginizi sorabilir miyim, efendim?" dedi, bakislarini Marki Arthur'a kilitleyerek.

Arthur, dudaklarinda hafif bir gülümsemeyle, "Gittiginde ögrenirsin," dedi gizemli bir tonda.

Lucian içinden, "Tesekkürler, ihtiyar!" diye geçirdi, ama disariya sadece, "Peki efendim," diye mirildanabildi.

Arthur gülümsemesini genisletti. "Yarinki düelloda basarilar. Izlemek için orada olacagim. Tüm askerler düellonuzu izlemek için izin dilekçeleri yazip duruyor. Görünüse göre simdiden iyi bir lider olmussun," dedi alayla. "Simdi çekilebilirsin."

Lucian sessizce basini egdi ve odadan çikti. Kapinin arkasinda yalniz kaldiginda, kendi kendine konusmaya basladi. "Demek beni izlemek istiyorlar ha? Buradan kaçip gitmek istemiyor degilim... Ama askerler, Fred, Egitmen Thors, Serenna ve Cynthia gibi beni seven insanlarla yasamak da kötü sayilmaz." Sonra bir an duraksadi, kararli bir ifadeyle devam etti: "Her neyse, simdi düsünmem gereken tek sey yarinki düello!" dedi ve odasina dogru yürüdü.

Odasi biraz lostu ama Cynthia'nin biraktigi yiyeceklerin kokusu etrafi sarmisti. Lucian karnini doyururken, zihni düellodan, Marki Arthur'un beklentilerinden ve Noah Wintergate'den baska bir sey düsünemiyordu. Yiyeceklerin verdigi huzurla biraz rahatlayip derin bir nefes aldi. Yemegini bitirdikten sonra yatagina uzandi, gözlerini tavana dikti. "Berrak bir zihne ihtiyacim var," diye mirildandi ve Büyük Büyücü Sagar'dan ögrendigi nefes tekniklerine basvurdu. Nefes aldikça zihnindeki karmasa yavasça dagildi.

...

Ertesi sabah, Lucian erkenden uyandi. Düelloya sadece saatler kalmisti. Hizlica hazirlanip birkaç hafif isinma hareketi yapti. O sirada kapi çaldi. Kapiyi açtiginda karsisinda Cynthia'yi buldu.

"Günaydin, Efendi Lucian. Kahvaltinizi getirdim," dedi Cynthia, gözleri yere bakarak.

Lucian, gülümseyerek tepsiyi aldi. "Tesekkürler, Cynthia. Dünkü yiyecekler için de tesekkür ederim, gerçekten çok isime yaradi."

Cynthia utangaç bir sekilde karsilik verdi. "Size yardim edebildiysem ne mutlu bana. Bugünkü düelloda basarilar dilerim, eminim kazanacaksiniz."

Lucian, tesekkür ederek Cynthia'nin sözlerinin ona güç verdigini hissetti. "Sayende kendimi daha güçlü hissediyorum," dedi.

Düello saati yaklastikça, Lucian arenaya dogru yola çikti. Arenanin girisinde Fred ve Egitmen Thors onu bekliyorlardi.

Fred, heyecanla gülümsedi. "Iste beklenen an geldi! Hazir misiniz, Efendi Lucian?"

Egitmen Thors da Fred'in arkasindan destekledi. "Herkes sizi desteklemek için burada, kazanacaginiza inancimiz tam!"

Lucian, arkadaslarinin destegiyle cesaret buldu. "Tesekkürler, çocuklar," diyerek arenaya dogru adimini atti.

Arenaya girdiginde tribünlerin dolup tastigini gördü. Wintergate ailesinin askerleri, soylu aileler ve kalabalik bir izleyici toplulugu heyecanla bekliyordu. Arenanin tam ortasinda, Arslan, parlak zirhiyla bekliyordu. Elindeki büyük kiliç, savasin ciddiyetini daha da artiriyordu.

Lucian, Arslan'a dogru ilerledi. Karsilikli olarak birbirlerine selam verdiler, göz göze geldiklerinde ikisinin de bakislarinda ayni kararlilik vardi.

Arslan alayci bir gülümsemeyle konustu. "Gelecegini hiç düsünmemistim. Gösteris yapip sonra bir sekilde kaçarsin sanmistim."

Lucian gözlerini kirpmadan cevap verdi. "Ejderha Katili olarak küçük bir sürüngenden korkacagimi mi sandin?"

Arslan alayci bir tonda karsilik verdi. "Sözlerin oldukça keskin, efendi Lucian."

Bu sirada hakem arenanin ortasina geldi ve yüksek sesle konustu. "Bir taraf pes edene kadar düello devam edecek. Pes edildikten sonra yapilan herhangi bir saldiri ölümle cezalandirilacaktir." Sonra geriye çekilerek düellonun baslamasini isaret etti.

Tribünlerdeki gürültü, yerini heyecanli bir beklentiye birakmisti. Marki Arthur'un gözleri Lucian'in üzerindeydi.

Lucian, kalabaligi süzdü. "Marki, yan aileler, merakli soylular, Serenna, Lily... Herkes burada. Eger bu maçi kazanirsam, bir süre beni rahat birakmazlar," diye düsündü.

Hugo'nun sesi kalabaligin arasindan yükseldi. "Basarabilirsiniz, efendi Lucian!"

Lucian, saskinlikla Hugo'ya döndü. "Hugo? Sen de mi geldin?"

Hugo, ciddi bir ifadeyle basini salladi. "Aslinda çoktan geri dönmem gerekiyordu, ama Alice israr etti. Seni izlememiz gerektigini söyledi."

Lucian, Hugo'nun sagina baktiginda Alice'in orada oldugunu gördü. Alice utangaç bir sekilde basini egdi. "B-Baba!" diye fisildadi.

Lucian, ona gülümsedi. "Geldigin için tesekkür ederim!" dedi içtenlikle.

Alice yanaklari kizararak bagirdi. "Aptal, kazansan iyi olur!"

Lucian, gözlerini Arslan'a dikti. "Ah evet, kazanacagim!"

Arslan, ansizin ileri atilarak devasa kilicini savurdu. Öyle güçlüydü ki kilicin rüzgari bile havayi yariyordu. Kiliç tam Lucian'a vuracakken, Arslan bir anlik bir bosluk hissetti. Lucian orada degildi.

Lucian, sakin bir sesle konustu. "Sanirim büyüklerinin sözünü kesmemen gerektigini ögrenmemissin."

Arslan saskinlikla arkasina döndügünde, Lucian'in arkasinda dimdik durdugunu fark etti.

"Ah, küçük bir çocuga göre büyük laflar ediyorsun," dedi Arslan, gözlerinde yanan bir öfkeyle.

Ikisinin de bakislari keskinlesmisti. Düello resmen baslamisti.

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar