Isekai Boksör Bölüm 4 - Cynthia
Aura nedir? Büyücüler büyü yapmak için nasıl mana kullanıyorlarsa yakın dövüş sanatları kullanan insanlar da aura kullanır. Kılıç, mızrak hatta mesafeli bir silah kullanıcısı bile aura sayesinde daha güçlü bir hale gelebilir. Büyücüler temelde etrafta serbestçe dolaşan manayı manipüle ederek büyülerini yaparlar ve bunun için büyülü sözler veya büyü çemberleri gibi çeşitli yöntemler kullanırlar. Aura kullanıcıları büyücülerin tersine aurayı vücutlarının içinde depolarlar, zamanla aurayı yoğunlaştırarak 'Yıldız' diye adlandırdığımız aura çekirdeklerini oluştururlar. Bir kişinin ne kadar güçlü olduğunu anlamak için yıldız seviyesi baz alınabilir lakin bu daha az yıldıza sahip birinin daha fazla yıldıza sahip birini yenemeyeceği anlamına gelmez, güç sadece sayılarla belirlenemez, aurayı nasıl ve ne şekilde kullandığınız da ne kadar güçlü olduğunuzu etkiler.
Lucian endişeli bir şekilde ne cevap vereceğini düşünüyordu, onun bu düşünceli ve endişeli halini gören Marki Arthur konuyu değiştirmeye karar verdi.
Marki Arthur: "Çok fazla düşünmene gerek yok, ne kadar yetenekli olsan da sonuçta bir çocuksun, böyle şeyleri bilmiyor olabilirsin."
Lucian rahatlamış bir şekilde derin bir nefes verdi.
Marki Arthur: "Yine de daha fazla tek çalışmana izin verirsem bu tarz hataları tekrarlayabilirsin, o yüzden yarından itibaren sen de kılıç eğitimlerine katılacaksın."
Lucian: "Kılıç eğitimleri! Sonunda özgürce çalışmalarıma odaklanabileceğim ve gizlenmek zorunda kalmayacağım, tabii yine kokulu kazalar yaşanmazsa…"
Uther: "Bunu kesinlikle doğru bulmuyorum baba, ne kadar yetenekli olsa da o hala sadece bir çocuk. O şişko haliyle kılıç bile kaldırabileceğini düşünüyor musun?" dedi kıskançlığını belli ederek.
Lucian: "Çeneni tutamıyorsun değil mi? Bir şeyler yapmalıyım, eğer eğitimimi elimden alırsa tekrardan gizlice çalışmak zorunda kalacağım ve artık aura kullanabildiğimi bildiklerine göre bu eskisinden de zor olacak, küçük bir çocuğun aura çalışıp hayatını tehlikeye atmasına asla izin vermezler!"
Lucian durumu değiştirmek için konuşmak üzereyken Marki Arthur araya girdi; "Haklısın Uther, gerçek bir kılıç kullanması oldukça zor olacaktır. Ben de bunu düşünerek çoktan ona özel bir hoca ayarladım."
Lucian: "Özel bir hoca mı? Bu olursa boks çalışmalarım için hiç vaktim olmayacak!"
Lucian: "Marki, abim Uther haklı. Şu an kılıç çalışmak için oldukça güçsüz bir bedene sahibim, mümkünse bir süre sadece aura eğitimlerine katılmayı tercih ederim."
Marki Arthur: "Yeter, ilk dersin yarın başlayacak," dedi sert bir şekilde. Bu kararlı ton, masadakilerin üzerinde bir sessizlik oluşturdu. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemedi. Yemek boyunca sessizlik hakim oldu, sadece çatal ve bıçakların tabağa değme sesi duyuluyordu.
Lucian, zihninde karmaşık düşüncelerle yemeye devam etti. İçsel bir huzursuzluk ve endişe onu rahatsız ediyordu, ama Marki Arthur'un kararı karşısında söyleyecek bir şey bulamıyordu.
Yemek bittikten sonra, herkes gibi Lucian da odasına çekildi. Ayak sesleri, koridorlarda yankılanıyordu. Annesi öldüğünden beri Cynthia ile aynı odada kalıyordu. Odaya girerken, geçmişin acı hatıraları zihnine üşüştü, ancak Cynthia'nın varlığı ona biraz olsun teselli sağlıyordu.
Lucian'ın odasında büyük bir yatak vardı ve Cynthia ile beraber yatıyordu. Oda geniş ve ferah olup, duvarları soluk mavi renkteydi. Tavandan sarkan kristal bir avize, odaya yumuşak bir ışık yayıyordu. Yatak, odanın ortasında, ağır, koyu ahşaptan yapılmış ve üstü zarif işlemelerle süslenmişti. Yatağın üzerine serilmiş beyaz çarşaflar ve yumuşak yastıklar, odanın geri kalanıyla uyum içindeydi.
Yatağın yanında, küçük bir komodin üzerinde gümüş çerçeveli bir aile fotoğrafı duruyordu. Fotoğrafın yanında bir şişe su ve bir bardak vardı. Odanın diğer köşesinde, yüksek, zarif bir gardırop yer alıyordu. Gardırobun kapakları aynalıydı ve Lucian'ın kısa boyu nedeniyle aynalar ancak onun baş hizasına kadar geliyordu.
Pencerenin kenarında, eski bir çalışma masası bulunuyordu. Masanın üstünde birkaç kitap, bir mürekkep hokkası ve birkaç parşömen dağınık halde duruyordu. Pencerenin perdesi kalın ve kadife olup, dışarıdan gelen ay ışığını zar zor içeri sızdırıyordu. Pencerenin hemen altında, yere serilmiş bir halı vardı. Halı, sıcak tonlarda desenlerle süslenmiş ve odanın soğuk zeminine karşı hoş bir kontrast oluşturuyordu.
Odanın köşesinde, Cynthia'nın küçük yatağı yer alıyordu. Yatak basit ama rahat görünüyordu ve üstünde ince bir battaniye ile bir yastık vardı. Yatağın yanında, Cynthia'nın kişisel eşyalarının bulunduğu küçük bir sandık duruyordu. Sandığın üzeri çeşitli renkli kumaş parçaları ve birkaç el işi aletle doluydu.
Lucian, büyük yatağının içinde, yanındaki Cynthia'nın derin nefes alışverişlerini dinlerken, odanın huzurlu atmosferinde meditasyon yapmaya hazırlandı. Pencereden vuran ay ışığı, odanın ortasında hafif bir parıltı oluşturuyordu ve bu ışık, Lucian'ın meditasyon yaparken odaklanmasına yardımcı oluyordu.
Lucian Cynthia'nın uyumasını beklerken, aklına Cynthia'nın ona olan sadakati geldi. Bu sadakatin arkasında yatan hikayeyi merak ediyordu, Cynthia'nın söylediğine göre Marki Arthur onu kurtarmıştı ve bu yüzden kendini borçlu hissediyordu, ayrıca Cynthia'da ailesini küçük yaşta kaybettiği için annesini kaybetmiş olan Lucian'a sempati besliyordu ama bundan fazlasını söylememişti.
* * *
Flashback: Cynthia'nın Kurtuluşu
Yıllar önce, Marki Arthur bir iş gezisi sırasında kasvetli ve yağmurlu bir köyden geçiyordu. Köyün sokakları çamur içindeydi ve insanlar, küçük kulübelerinde yağmurdan korunmaya çalışıyordu. Marki Arthur, köyün ortasında, perişan halde bir grup çocuğun toplandığı bir yer gördü. Bu çocuklar köle tüccarları tarafından toplanmış ve zincirlenmişti.
Marki Arthur, köle tüccarlarının yanına yaklaştı ve çocukların perişan haline üzülerek baktı. Aralarından biri dikkatini çekti: küçük, cılız bir kız. Saçları yağmurdan sırılsıklam olmuş, gözleri ise korku ve çaresizlikle doluydu. Bu kız, Cynthia'ydı.
Marki Arthur: "Bu kız için ne kadar istiyorsunuz?" diye sordu, tüccarlara soğukkanlı bir şekilde.
Köle Tüccarı: "Bu mu? Çok zayıf ve güçsüz. Pek bir işe yaramaz, ama 5 altın yeter."
Marki Arthur, cebinden çıkardığı altınları tüccara uzattı. Tüccar, Cynthia'yı zincirlerinden kurtararak Marki Arthur'a teslim etti. Marki Arthur, küçük kıza şefkatle baktı ve ona güven verici bir gülümseme gönderdi.
Marki Arthur: "Merak etme, artık güvendesin. Adın nedir?"
Cynthia, korku dolu gözlerle ona baktı ve zar zor duyulan bir sesle, "C-Cynthia," diye mırıldandı.
Marki Arthur, Cynthia'yı yanına aldı ve onu köyden uzaklaştırdı. Kendi evine döndüğünde, Cynthia'yı baş hizmetçiye teslim etti.
Marki Arthur: "Bu kızı iyi yetiştirin. O artık bizim ailemizin bir parçası," dedi kararlı bir şekilde.
Baş hizmetçi, Cynthia'ya sevgi ve ilgi göstererek onu yetiştirdi. Yıllar geçtikçe, Cynthia Wintergate Markiliği'nin en iyi ve en genç hizmetçilerinden biri oldu. Marki Arthur'a olan minneti ve sadakati, Lucian'a olan bağlılığına dönüşmüştü. Cynthia, Lucian'ın özel bakıcısı olma görevini aldığında, ona kendi kardeşi gibi davranarak her zaman koruyucu oldu.
Lucian: "Sonunda Cynthia uykuya daldı! Ben uyumadan önce uyumuyor bu yüzden bir süre uyuyor taklidi yapmak zorunda kaldım, bu bebek vücudu çok kolay yorulduğu için birkaç defa uyuyormuş gibi yaparken gerçekten uyuya kalmıştım."
Lucian onu saran kolların arasından kurtularak yatağın kenarına kadar geldi, çarşafları sanki bir halatmış gibi kullanarak yataktan zor da olsa indi ve pencereden vuran ay ışığının önünde oturarak meditasyon pozisyonuna geçti.
Lucian: "Şu an bir yıldızlı bir aura kullanıcısıyım, küçük ve çelimsiz bedenimle bu aşamaya gelebilmek için oldukça fazla yedim ve iyice kilo aldım fakat şu an hala bir çocuğum, birkaç yaş sonra antrenman yapabilecek hale geleceğim ve o zaman vücudumu güçlendirebileceğim. Koç gibi kel kalmak istemiyorsam antrenman eşiğine dikkat etmeliyim, her gün; 99 şınav! 99 swuat! 99 mekik! Ve 9 Kilometre koşu! Koç'un dediğine göre bunları 100'e tamamlarsam tanrılar tarafından lanetlenebilir ve kel kalabilirmişim!."
Lucian aklını kurcalayan tüm bu düşüncelerden kurtulup aura hakkındaki bilgilerini gözden geçirdi.
Lucian: "Aura'yı kullanmak için çevreden topladığımız manayı yoğunlaştırarak aura yıldızlarını oluştururuz, yani aura dediğimiz şey aslında mananın çok fazla yoğunlaşmış halidir. Böyle bir gücü dizginleyebilmek için güçlü bir bedene ve sağlıklı bir kalbe ihtiyacımız var çünkü bütün aura kullanıcıları yıldızları kalbine işlerler. Peki benim minik ve çelimsiz kalbim bu aura yıldızını kaldırabilir miydi? Elbette hayır, işte bu yüzden bol bol yiyerek kocaman bir mideye sahip oldum ve midemi geçici olarak bir mana deposuna çevirdim. Böylelikle kalbim gibi minik ve kısıtlı bir alanda riskli bir yıldız oluşturma çabasına girmektense kocaman mideme depolayabildiğim kadar mana depolayıp en sonunda onu sıkıştırarak birinci yıldızımı elde ettim."
Lucian iyice odaklanarak midesindeki yıldızı hissetmeye başladı.
Lucian: "Ne kadar çok yıldızın olursa o kadar güçlü bir auran olacağı doğru ama bu senin ne kadar güçlü olduğunu ölçebilir mi? Hiç te bile! Başlangıç seviye aura kullanıcıları küçük bir miktar aura ile vücutlarını güçlendirebilirler ve daha yüksek seviye aura kullanıcıları olduklarında vücutlarını aura ile kaplamayı, silahlarına aura aktarmayı ve bunun gibi bir çok farklı yetenek öğrenebilirler! Fakat çoğu aura kullanıcısı auralarını silahlarının gücünü ve patlayıcı kuvvetini arttırmaya ve vücutlarını korumaya odaklanan tekniklere odaklanmıştır çünkü en işe yarayan ve bilinen teknikler bunlardır, ama bu gerçekten böyle mi? İşte bu bilgileri ilk öğrendiğimde düşündüğüm ilk şey şuydu: 'Boks yapmak için yeni bir aura tekniği geliştirirsem ne olur?'"
Lucian ayağa kalktı, gardını aldı ve duruşunu düzeltti.
Lucian: "Aura ile vücut güçlendirmekten bahsetmiştim değil mi? Bu aslında aura ile kalbin daha hızlı çalışmasını ve vücuda daha fazla kan pompalanmasını sağlayarak anlık olarak 'overheating' durumuna geçmekten başka bir şey değil, öyle ki bu durumu uzun süre sürdürmek kişinin kalbinin patlamasına ve ölümüne yol açabilir. Bu yüzden insanlar yıldızları her ne kadar kalplerine işlese de kalplerini sadece bir depo olması için kullanırlar ve fazlasından kaçınırlar, fakat aurayı sadece kalbimize değil de tüm bedenimize, tüm kaslarımıza, tüm damar yollarımıza ve hatta kemiklerimize ve organlarımıza aktarırsak ne olur? Elbette bunu düşünen ilk kişi ben değilim, en güçlü aura kullanıcıları bile bunu denemişler fakat vücutları bu aşırı güçlendirmeyi kaldıramayıp iflas etmiş. Peki ya daha gelişim çağının başında olan bir çocuk bir aura yıldızına sahip olursa? Ve o çocuk bu tekniği denerse ne olur? Ya o çocuğun vücudunda akan şey kan değilde saf manaysa? Ya vücuduna kan pompalayan şey kalbi değil de mana depolayan bir aura yıldızıysa…"
Lucian sol elini çenesine koydu ve sol ayağını öne koyup sağ ayağını denge ayağı olacak şekilde geriye aldı.
Lucian: "İşte o gün hayatımı riske atarak kalbimden ve kandımdan vaz geçtim, hayatımı her gece meditasyon yaparak topladığım manaya bağlayarak midemde bir yıldız oluşturdum ve her saat, her dakika ve her saniye sürekli olarak damarlarıma ve organlarıma mana aktarmaya devam ettim. Artık damarlarımda mana akıyordu ve tüm vücudum bir mana deposuna dönmüştü, kalbim ise bir yıldıza…"
Lucian, meditasyon yapmaya başladı. Derin nefesler alarak içindeki aurayı hissetti. Midesinde birikmiş olan mana, sıcak bir enerji dalgası gibi tüm vücuduna yayılıyordu. Düşüncelerini toparladı, enerjiyi yönlendirmek için zihinsel hazırlık yaptı.
Lucian: "Şu an bir yıldızlı bir aura kullanıcısıyım. Küçük ve çelimsiz bedenimle bu aşamaya gelebilmek için oldukça fazla çalıştım," diye düşünerek kendini motive etti.
Meditasyonunun derinliğinde, enerjinin bedeninde dolaşmasını sağladı. Aura yıldızını harekete geçirirken, bacaklarında, kalçasında, omzunda ve kollarında yoğun bir güç hissetti. Bu gücü kontrol etmek zor olsa da, dikkatini topladı ve bir sağ direk için hazırlandı.
"Bu hareketi ilk kez deniyorum, umarım başarabilirim," diye düşündü.
Yavaşça pozisyon aldı, konsantre oldu ve tüm enerjisini toplayarak sağ direği savurdu. Anında, devasa bir toz bulutu odanın içine yayıldı. Toz bulutu dağıldığında, Lucian şaşkınlıkla odanın duvarının tamamının yok olduğunu fark etti.
"S-Sanırım biraz fazla ileri gittim…" dedi, şaşkınlıkla etrafına bakarak.
Lucian patlamanın sesinden dolayı Cynthia'nın uyanacağını ve gardiyanların geleceğini tahmin ederek sanki her şeyden habersizmiş gibi ağlamaya başladı.
Lucian: "Hadi Lucian, sen sadece 3 yaşındasın, ağlayarak bu işten sıyrılabilirsin!"
Cynthia uyandığı gibi Lucian'a baktı, yanında onu göremeyince bir anlığına endişelenmiş olsa da yerde ağlayan Lucian'ı görünce onu kucağına alıp hemen odadan kaçtı. Gardiyanlar çoktan odanın önüne gelmişlerdi bile, Cynthia ve Lucian'ı güvenli bir yere götürdüler ve herhangi bir suikast ihtimaline karşı tüm markiliği aradılar ve hiçbir şey bulamadılar. Daha sonra Cynthia ve Lucian'ın kapısına iki koruma yerleştirildi. Lucian pişkin bir sırıtışla hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmaya devam etti ve Cynthia'nın kollarında huzurla uykuya daldı…
Wintergate Markiliğinin üstüne yeni bir günün şafağı doğmuştu.
Lucian: "Dün gece yakalanmadığım için mutluyum, kapıdaki iki gardiyandan duyduğuma göre bir suikast girişiminden şüpheleniyorlarmış. Üç yaşında bir çocuğun böyle bir şey yapabileceğini düşünmek saçmalık olurdu yine de kurtulduğum için mutluyum, fakat Marki Arthur nöbetçilerin sayısını arttırmış gibi görünüyor. Artık gizlice işler yaparken daha dikkatli olmam gerekecek, yine de başardığıma inanamıyorum. Hayatımı riske atarak aldığım karar işe yaramış gibi görünüyor, ilk hayatımı boks yüzünden kaybetmedim, ikinci hayatımı boks sayesinde kazandım ve bu yoldan asla vaz geçmeyeceğim!"
Hizmetçi Cynthia, odanın kapısını nazikçe açtı ve Lucian'ın hala yatakta olduğunu gördü. "Efendi Lucian, eğitiminiz birazdan başlayacak ve siz hala yatıyorsunuz!" diye seslendi, hafif bir endişeyle.
Lucian, birden yerinden sıçradı. "Ahh, eğitimi tamamen unutmuşum…" diye mırıldandı. Dünkü sağ direkten sonra vücudunu kıpırdatacak gücü kalmamıştı ve neredeyse tüm manasını tüketmişti. "Bu gün biraz meditasyon yapar ve dinlenirim diyordum," diye düşündü, yatakta uzanmış halde.
Lucian: hayatta kalmak istiyorsam düzenli olarak meditasyon yapmaya devam etmeliyim özellikle de o yumrukla harcadığım miktardan sonra…" diye düşünüyordu Lucian.
Lucian'ın hala hazırlanmadığını gören Cynthia sinirli bir ifadeyle Lucian'a yaklaştı.
Hizmetçi Cynthia: "Efendi Lucian…"
Lucian: "C-Cynthia? Neden öyle bakıyorsun?"
Lucian yatağın üstünde ona yaklaşan Cynthia'dan yavaş yavaş uzaklaşmaya çalışıyordu ama artık kaçacak bir yeri kalmamıştı.
Lucian: "C-Cynthia, bunu konuşarak çözebiliriz değil mi? Şimdi hazırlanacağım t-tamam mı?"
Hizmetçi Cynthia: "Sürekli böyle yapıyorsunuz ama artık kaçamazsınız efendi Lucian…"
Cynthia çevik bir hamleyle Lucian'ın üstüne doğru zıpladı.
Lucian: "C-CYNTHIAAAAAAAAAAAAAAAAAAA!".