Karanlığın Ruhu Bölüm 8 - Mutlu Günden Acı Güne

Bir süre sonra, aklî dengesi kaybetme aşamasına giren Teyat, babasının ölmüş olan cesedini parçalamayı bıraktı.

Gözlerinde artık nefret ve kin yoktu.

Sadece ve sadece yorgunluk vardı.

Yaşadıkları, yaptıkları, gördükleri onu yorgunluğa sürüklemişti. Ona ağır gelmişti.

Yer, bir kan gölüne dönmüş ve et parçaları her tarafa dağılmıştı.

Teyat yavaş ve yorgun hareketler ile, babasının yere düşürdüğü silahı yerden aldı.

Yüz ifadesi boştu. Herhangi bir duygu bulundurmuyordu.

Silahın şarjörüne baktı, doluydu.

ve kendisine korkunun yer aldığı bir beden ile bakan köpeklere yorgun bir hal ile baktı.

Annesini yiyen köpekler için yeterli mermi vardı.

Teyat, şarjörü tekrar silaha yerleştirdi ve yüzünde hâlâ aynı ifade ile arkasına döndü.

Bunu gören köpekler, zincirlerini kırmaya çalışırcasına kendilerini delicesine sağa sola vurup büyük bir uluma kopardılar, ama nafileydi.

Zaten karanlıktaki canavar onları çoktan gözüne kestirmişti.

"Tak, tak, tak…"

Köpekler korkuyla zincire bağlı kalmış ve kaçmaya çalışırken, yeni yetme olan canavar onları çoktan öldürmüştü.

Teyat artık hiçbir şey hissetmiyordu, çünkü herhangi bir duygu yaşamak için bile fazlasıyla yorgun hissediyordu.

Yüzündeki ifadeden çıkarılacak tek sonuç boşluk ve soğukluktu.

Teyat, boş ve soğuk gözlerini ölü köpeklerden çekip kardeşine çevirdi ve yorgun adımlarla kız kardeşine doğru yürüdü.

Yüzündeki kan kurumuştu.

Teyat, kız kardeşinin ölü cesedinin yanına geldi.

O ölmüştü, ama gözleri korku içinde açıktı.

Merminin girdiği yerden hâlâ kan akıyordu.

Bir anda, Teyat'ın boş ve soğuk gözlerinden yavaş yavaş yaşlar döküldü ama ifadesi aynıydı.

Kardeşinin cesedinin önüne geldikten sonra aniden kardeşinin önünde diz çöktü.

Bu kez yüz ifadesi yavaşça yorgunluktan acı verici bir üzüntüye döndü.

Gözlerinden daha fazla yaş aktı.

Teyat, yerde, başını yavaşça öne eğip kardeşinin başına dayadı.

İki baş birbirine temas ediyordu.

Birinin gözlerinde pişmanlık ve üzüntü vardı, diğerinde ise sadece şok. Ölümün verdiği şok.

ve bir anda Teyat'ın aklına anılar akın etmeye başladı.

On üç yaşındaki bir çocuk, kulübenin kapısını açtı ve içeriye girdi.

Teyat'ın ağzı kanıyordu ve gözü mosmor olmuştu.

Bir anda, Teyat'tan daha kısa, güzel ama solgun bir yüze sahip olan kız kardeşi, onun halini görünce panik içinde ona doğru koştu.

"Teyat, sana ne oldu? Bunu kim yaptı? Babam mı yine seni dövdü? İyi misin? Ne oldu? Söyle bana!"

O sırada Teyat, acı verici yüzüne bir gülümseme verdi.

ve şöyle dedi;

"Merak etme, kendimi dövdüm senin bu endişeli olan yüzünü görmek için. keşke seninle evlenebilsem…"

Bir anda kız kardeşinin yüzü kızardı ve Teyat'ın kafasına hızlıca vurdu.

"Ş-şu saçma sapan konuşmayı kes, aptal. B-ben senin kardeşinim."

Teyat başını ovuşturdu.

"Sadece şaka yapıyordum ama bu acıttı."

Kardeşi birden panikledi.

"Ö-özür dilerim. İyi misin? Seni incitmek istememiştim ama…"

Teyat hafifçe kıkırdadı.

"Hey, gülmeyi kes. Seninle ilgilenmek benim suçum, ha?"

Kardeşi kaşlarını çattı ve masaya doğru trip atarak hızlıca gitti.

Bu sırada Teyat, acı çektiği halde rol de olsa acı çekiyormuş gibi yaptı.

"Ne kadar zavallıyım? Burada yatıp kardeşimin bana bakmasını ummuştum. Ne kadar aptalım. Aman ne."

Derin bir iç çekti.

Kardeşi birden sinirlenerek bağırdı.

"Oyunlarından bıktım aptal kardeş! Yaralarını git kendin tedavi et! Apppptalll!!"

Teyat'a doğru bir dil atarak, trip attı ve oturduğu sandalyede, ellerini bağdaş yaparak, Teyat'a sırtını döndü.

Teyat hayal kırıklığı geçirmiş bir yüz ifadesi ile, biriktirdiği parayla aldığı ilk yardım çantasına doğru yürüdü.

Kardeşi sinirli olmasına rağmen, gizlice Teyat'a ne yaptığını görmek için yandan baktı. Teyat, üzgün bir ifadeyle ilk yardım çantasından gerekli malzemeleri çıkarmaya başladı. ve Bandajı kesmeye çalışırken kasıtlı olarak elini kesti.

Küçük bir acı iniltisi çıkardı.

"Başkalarının kardeşleri abilerine prensler gibi davranıyor ama benim kardeşim perişan halime bile aldırmıyor… Neyse, buna da şükretmeliyim."

Bunu duyunca, kardeşinin tatlı yüzü öfkeyle kızardı.

Sessizce lanet ederek yerinden kalktı ve Teyat'a doğru yürüdü.

Teyat, kardeşinin geldiğini ve onun yüzündeki en sevdiği ifadeyi fark edince hafifçe gülümsedi.

Kardeşi onun önünde durdu, bir elini beline koyup, diğer eliyle onu işaret ederek öfkeyle bağırdı.

"Sana yardım ettiğim son sefer olacak bu. Artık kendi yaptığını kendin biçeceksin anladın mı?

Teyat içinden şu sözleri geçirdi.

'O hep böyle der ama sonunda beni önemsemekten kendini alamaz. Ne tatlı ve aptal bir kardeş.'

Teyat, yaralanmış gibi yaptı.

"Benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim, sevgili kardeşim. Sensiz ne yapardım, bilmiyorum."

ve aniden gözlerinden timsah göz yaşları süzüldü.

Kardeşi, bunun gerçek olduğunu düşünerek şaşkınlıkla baktı.

"T-Teyat ağlamana gerek yok. Hep yanında olacağım. Söz veriyorum. Özür dilerim.."

Hızlıca ve sımsıkı kardeşinin elini tuttu ve onun acılı hâlini görünce sıkıca sarıldı.

Teyat'ın gözyaşları dökülürken yüzünde bir gülümseme belirdi.

Kız kardeşinin sarılmadan göremeyeceği bir şekilde.

"Her zaman yanımda kal, kardeşim. Bir gün, annem, sen ve ben özgür olacağız, ve o tombul yanaklarını daha da tombullaştıracağız ve daha fazla yanaklarını sıkacağım.

Kız kardeşi, bir anda, yine kafasına hızlıca vurdu.

"Önce özgür olalım da, gerisini sonra konuşuruz."

Sarılmayı bitirdikten sonra bir anda birbirlerine baktılar ve hafifçe gülüştüler.

Teyat, mutlu anılardan acı dolu gününe geri döndü.

Gözyaşları daha da yoğun akmaya başladı ve ifadesi tamamen kederle doldu.

Ölmüş olan kız kardeşinin vücudunun yarısını kaldırdı ve ona sıkıca sarılarak hıçkırarak ağlamaya başladı.

"Özür dilerim… Çok özür dilerim, kardeşim… Seni koruyamadım. Seni özgür bırakmadım. Yapamadım üzgünüm…"

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar