Karanlığın Ruhu Bölüm 9 - Karanlığın Canavarı
Bir süre yerinde durarak ve anılarını tazeledikten ve bir süre kederlendirdikten sonra, Teyat'ın görüş alanına annesinin yemek pişirmek için kullandığı iki gaz tüpünü ve çakmağı gördü.
Teyat iki gaz tüpüne doğru yürüdü. Onları ve çakmağı aldı.
Tüpleri alıp, odanın ortasına doğru koydu ve ucunu açtı.
Onları açar açmaz kırmızı renkli çakmağı çakmağı aldı ve dışarıya doğru çıktı.
Gözlerinden salmışlık vardı. Bir duygu yoktu. Belki bu yaşadığı amansız yorgunluktan böyle duygusuz gözüküyordu. Dışarıya doğru soğukkanlı adımlar ile yürüdü. Dışarıya çıktığında, güneş neredeyse doğmak üzereydi.
Canların alındığı ve verildiği o gece yani tarihe 'Kanlı gece' olarak geçecek geceyi atlamıştı.
Güneşin muazzam ve sıcaklık veren ışığı, kendisi ile buluşmuş, kaplamıştı.
Bu nedenle Teyat'ın gözleri, sanki çok uzun zamandır güneş görmemiş gibi kısıldı.
ve güneşe baktı. Mosmor rengine bürünmüş olan, neredeyse kapalı derecede olan kısık gözleri ile, dik dik, gözleri yansa bile ışıklar saçan güneşe baktı.
Derin bir iç çekti.
"Eh, bende ölseydim, iyi olurdu. Sayın babacığım beni öldürme işi yarım kaldı. Tamamlayayım.
Yüzünden umursamaz bir küçük tebessüm çıkardı.
Evet, toparlamıştı. Bu kötü ve acımasız olan trajediyi bizzat tattı.
Bu nedenle geçmişte kalmanın, her hangi bir şeye faydası yoktur.
Ama bu toparlama mevzusunu, zihnine borçluydu.
"Cidden…can sıkıcı bir yaşam ve ne aşağılık birisiyim. Bir süre önce annem gözümün önünde köpekler tarafından yenilip, kendi ellerimle kardeşimi öldürüp, ehh….babamı öldürdüm. Şimdi ise ne üzülüyorum, ne de canımı sıkıyorum. Ne de başka bir duygu hissedebiliyorum. Eh sonuçta insanım. Türlü türlü duygusal tacizlere maruz kalıp, ediyoruz. Evet…aman be, zaten bir gün öleceklerdi. Erkenden ölmek kadar güzel bir şey yok değil mi? Anne, kardeşim? Merak etmeyin, kısa süre içinde yanınızda olacağım, bu kalpsiz ve ruhsuz olan, sizin biricik Teyat'ınızın sözü .Ah şey aslında…hangi duyguyu yaşayacağımı bilmiyorum artık. Tamam Teyat, kapa çeneni ve öl."
Güldü.
Ağzından çıkan bu duygusal değişime maruz bırakılmış kelimeleri çıkarttı. Kısacası bipolar. Ya da ne bilirsin, Teyat. Bencilliğin daniskası. Kendisi de biliyor, insanlar tarafından ve bir takım tanrılar tarafından hor görülen bencillik, kendisi için kurtarıcı olarak verilen bir ödüldü.
Ama işin sonunda, bir insandı. Sevdiklerini kaybetti. Bu umursamazlığın arkasında yatan büyük bir hüzün vardı.
Teyat'ın görüş alanına babasının kırmızı renkli arabası girdi.
Sakin adımlar ile arabaya doğru yürüdü, bagajı açtı ve benzin olup olmadığını kontrol etti. Bir bidon benzin buldu.
Sonra eve bitişik olan odunluğa doğru gitti.
ve odunluğa dik dik baktı.
Anılar tekrar su yüzüne çıktı.
•
Teyat'ın küçük yüzü kanlar içindeydi, elleri kesiklerle doluydu.
"Baba, özür dilerim, bir daha para çalmayacağım, söz veriyorum. Lütfen beni dövme, çok acıyor, ahh!"
Babası, Teyat'ı odunluğun kapısında acımasızca dövüyordu.
Annesi hasta olduğu için ilaç almak adına para çaldığı için vahşice dövülüyordu.
Evet, bu bencilliği sınırlı kişiler arasında yer almıyordu.
"Umurumda mı sanıyorsun? Nasıl cüret edip paramı çalarsın, sen işe yaramaz! Paramın senden daha önemli olduğunu biliyorsun ama yine de o orospu için çalıyorsun! Seni öldüreceğim, piç!"
Kız kardeşi içeride saklanıyor, Teyat'ın acı dolu çığlıklarını korkuyla dinliyordu.
Babaları daha da öfkelenmiş bir şekilde bağırdı.
"O iki fahişeyide günlerini bildirecem.!"
Acıyla dolu olan Teyat'ın yüzü bir anda korkuyla kaplandı.
Kendisi ölebilirdi, ama sevdiklerine zarar gelmesine izin veremezdi.
Evet, bu bencilliği sınırlı kişiler arasında yer almıyordu.
Babası bir anda onu dövmeyi bırakıp annesi ve kız kardeşine zarar vermeye gidince, bir anda Teyat, hızla büyük bir taş alıp ,babasının kafasına vurdu.
Babasının kafasından kanlar akıyordu.
Kanı görünce, babası öfkeyle Teyat'a doğru yürüdü.
Teyat, çok korktu, ama sevdikleri tehlikedeydi.
Teyat çoktan kendisini ölü saydı.
Ancak babası bir anda delirmiş gibi gülümseyip, kötülükle dolu gözlerini kocaman açtı.
"Bunu beğendim, küçük fare. Beğendim, ama babasına saygısızlık eden bir çocuk? Ne kadar iğrenç."
Bir anda Teyat'ın küçük bedenini kavrayıp onu odunluğa doğru sürükledi.
Teyat şok olmuştu, panik içindeydi. 'Beni odunlukta mı öldürecek?' diye düşündü.
Babası bir anda Teyat'ı odunluğun içine fırlattı.
Teyat odunların arasına düştü, odunluk zifiri karanlıktı.
Babası bağırdı.
"Ceza burada çekilecek, seni piç!"
Bir anda kapıyı çarparak kapattı ve kilitledi.
Dar alanda Teyat karanlıkta hiçbir şey göremiyordu.
Ama Teyat küçüklüğünden beri karanlıktan korkmamıştı. Çünkü gerçeklerden kaçmak için karanlığa sığınıyordu. Sanki karanlık onun bir parçasıydı, sanki içinde kendini güvende ve huzurlu hissediyordu. Ama bir yandan da babasının annesine ve kız kardeşine zarar vermesinden korkuyordu.
•
Kapıya kulağını dayayıp, neler olduğunu dinlemeye başladı.
Duyduğu şey, arabanın çalışıp uzaklaşmasıydı.
Teyat rahatlayarak derin bir nefes verdi ve Tanrı'ya şükredercesine ellerini birleştirdi. Aniden dışarıdan bir kapının açıldığını duydu.
Teyat aniden panikledi ve kulağını kapıya dayadı.
Ama sadece ayak sesleri duydu.
Sonra kız kardeşinin onu sessizce seslendiğini duydu.
Teyat kız kardeşinin sesini duyunca yavaşça cevap verdi.
"Hey, aptal, buradayım."
Kıkırdadı. Teyat'ın sesini duyan kız kardeşi rahatladı, ama aptal diye çağrılınca mutluluğu uzun sürmedi.
Kapıya öfkeyle yaklaştı.
"Senin için endişelendim, sen bana aptal diyorsun? Buradan çıktığında, asıl dayağı ben sana atacağım!"
Teyat karanlıkta gülümsedi.
Onun sesini duymak acısını ve korkusunu hafifletti.
"Senin elinden zehir bile içerim, dayak ne ki?"
Kız kardeşi birden kızardı.
"S-sen böyle şeyleri söylemeyi bırakmalısın, bu yanlış anlaşılır, aptal abi." Teyat daha da kıkırdadı.
"G-gülme, aptal! Ben gidiyorum, hıh!"
"Tamam, burada karanlıkta, tek başıma kalırım, yanlız."
Teyat kız kardeşine karşı en büyük suçluluk tekniğini kullanıyordu.
Onun uzaklaşan ayak seslerini duydu.
"Umurumda değil, karanlıktaki canavarlar seni yesin!"
Teyat hafifçe sırıttı ve romanlardan okuduğu kulağına hoş gelen bir sesle şunu söyledi.
"Merak etme tatlım, ben zaten karanlığın içindeki canavarım. Rahat ol."
O anda kız kardeşinin kıkırdadığını duydu. Teyat rahatladı ve kendisi de kıkırdadı.
Teyat'ın gözleri dolmuştu.
"Siktir git, seni yalancı herif. Basbaya sen, kendini kandıran, duygu üstüne duygu yükleyen, kendisini kandıran birisin."
Bu acı dolu sözleri dedikten sonra derin bir nefes aldı ve odunluktan benzinle ıslatılmış ipi tuttu.
İpin bir ucunu kulübenin içine yerleştirip benzinle ıslattı, diğer ipi arabaya doğru uzattı.
O ipi de benzinle ıslatıp, mümkün olduğunca uzağa uzattı.
Sonunda, kulübeden uzaklaşmıştı. Cebinden çakmağı çıkardı, ipin ucuna yerleştirip ateşe verdi.
Teyat, hiçbir şey olmamış gibi, kendi kendine konuştuğu, dertlerini, gününü, hayatını kendisine doğru anlattığı, her gün gittiği o uçuruma doğru giden yola doğru gitmeye başladı.
Bir süre sonra, aniden bir patlama sesi duyuldu.
Bu zamana kadar yaşadığı bütün şeylerin ait olduğu kulübe,kendi elleri ile patlatıldı.
Teyat umursamadan hedefine, özgürlüğüne doğru yürümeye devam etti…