Bilinmezin içinde Bölüm 29 - Serenköy
Yarım saat sonra, kasabanın önündeki ormanda ilerliyorduk. Bindiğimiz arabanın tekerlek sesleri kulağımızı dolduruyordu.
Modern dünyanın arabalarına alıştığım için bu konforsuzluk ve yüksek ses ilk başta beni rahatsız etse de şimdi alışmaya başlamıştım.
İsminin Lark olduğunu öğrendiğimiz yaşlı adam önde arabayı sürüyordu.
Paramız yetmediği için başta bizi reddecek gibi olsa da Zülfikar’ın ikna yetenekleri sayesinde almayı kabul etmişti. Ancak şehre kadar gidemeyecektik. Bizi şehirle kasaba arasında kalan bir köye bırakacaktı. Verdiğimiz para ile ancak bu kadar getirebileceğini söyledi. Yani, geriye kalan yol yürüyerek iki günden fazla alacak olsa da bu kadar gitmek bile iyiydi. Eğer araba olmasa şehre varmamız bir hafta alacakmış.
Bu bilgi beni şaşırtı. Çünkü şehri ufukta görebiliyordum. Ufuk çizgisi bilgisine göre görebildiğim bir cisim günler sürecek bir mesafede olmamalı. Yani engellerle dolu bi yolda olabilir ama ormanın içinden geçen dümdüz bir yol vardı.
Tabi bu düşüncem, yarım saatlik yolculuktan sonra kale hâlâ aynı pozisyonda ve boyutta olunca değişti. Yaklaştığım bir şeyin görüntüsü de yaklaşmalıydı.. sanırım buranın meridyenleri bizimkilerden daha geniş.. hem de baya. Eğimler de daha düz.. bir dakika bu dünya yuvarlak mı ki? Bak onu da bilmiyorum…
“Bu bahsettiği köy nasıl bir yer?” diye soru yönelttim Zülfikar’a.
Zülfikar rüzgarla dağılan saçlarını düzeltti. “Bu köyün adı Serenköy olarak geçiyor efendim. Varlığı önceki lorda dayanıyor. Bilge büyücüler tarafından o dönemki kışın sert geçeceği ön görülmüş ve hızlı üretim için ormana bir yerleşim kurdurmuş. Başta birkaç aileye yer veren o köy zamanla büyüyüp bir köy haline gelmiş. Şu sıralar, vahşi hayvanların da temizlenmesi ile rahatlamış ve nüfus konusunda istikrarlı bir gelişme sağlar olmuş. Eğer saygıdeğer Lordumuz Tufan’ın yüksek vergi tutumu olmasaydı daha verimli gelişip birkaç seneye kadar kasaba bile olabilirlerdi. Ancak şimdi karınlarını bile zor doyuruyorlar diyebilirim efendim.”
“Vay be. Baya detaylı biliyor gibisin. Yoksa bu köyden mi geldin?”
Centilmenlere özgü hafif bir kahkaha attı. “Hayır efendim. Agata hanıma daha iyi yardımcı olabilmek için tüm yerleşimleri araştırmıştım. Bizler gıda ve hammadde ticareti de yapıyorduk. Nerede neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmeliyiz.”
Agata’nın ismi tekrar geçince üzüldüm.
Sonuçta o kadın bir nevi annesiydi. Adamın ifadesi sakin gibiydi ama onu anmak yine de üzmüştür.
Yaralarını deşmemek için bunun hakkında sorular sormadım. Bu adam güçlü birisine benziyor. Onun gibileri başkasının tesellisine ihtiyaç duymaz. Kendi içinde yaşar, kendi içinde bitirir.
Bakışlarım kucağıma kafasını dayamış olan Firdevs’e döndü.
Arabanın tüm bu sarsıntısına rağmen mışıl mışıl uyuyordu. Gün boyunca olan koşturmacalardan yorulmuş olmalı.
Bakışlarım tekrar Zülfikar’a döndüğünde onun manzaraya doğru daldığını gördüm.. anlaşılan yaşananları kafasında tartma zamanı gelmişti.
Ben de manzaraya baktım.
Bir ormanın ortasında ilerliyorduk. Bulunduğumuz yer kasabadan çıkarken düzgün, kaldırım vari yollara sahipti. Ortaçağın kaba mimarisine sahip yollar, zamanın hezimetine uğramamıştı ve yeni yontulmuş duruyordu. Belki turistik bir yer olarak kabul edildiğinden böyle özeniliyordur.
On beş dakika kadar ilerledikten sonra ise yollar ot bitmeyen toprak patikaya dönüştü. Sürekli gelip gidilen standart yol olduğu için temizdi.
Orman, gökyüzündeki ayın loş ışığı ile aydınlanıyordu. Vahşi hayvanlardan temizlendiği için olacak ki çok sessizdi. Veya tekerleklerin sesi yüzünden de olabilirdi. Ormanı saran cırcır böcekleri ile gece kuşlarının sesini duymamızı engelliyordur.
Suratıma vuran rüzgar ferahlatıcı bir his veriyordu. Bakışlarım at arabasını çeken adama düştü.
[Lark Blu Sv-1 (Tarafsız)]
Adamın seviyesi 1 idi ve tarafsız bir kişilikteydi.
Yani iyi birisi olmasını beklemiyordum zaten. En azından kötü değil.
Ama bu seviyenin olayı ne? Ben 0 ken bu adam 1 level. Yani bu adam benden güçlü mü?
Ortada başka bir şey dönüyor olmalı.. yani tamam fantastik dünyada yaşın veya görünümün önemi olmamalı ama at arabasında göt büyüten yaşlı bir dayı da benden güçlü olamaz.
Acaba bu seviyelendirme neye göre.. onlar da benim gibi görev yapıp yaratık kesmiyor değil mi?
Detayları anlamak için bi toplum içine girmem gerek gibi.
Daha sonra onu umursamayı bırakıp önüme döndüm. Yolculuk 5 6 saat sürecek gibi. Ben de biraz dinlenebilirim.
Gözlerimi kapatıp at arabasının köşesine yaslandım.
Uykuya dalmayı beklerken olanları düşündüm.
Son iki gün benim için dolu dolu geçmişti. Normal hayatımdan buraya çekilmiş ve fantastik maceralara atılmıştım. Tehlikeli olsalar da beni eğlendiren maceralardı. Kendimi bir filmin ana karakteri gibi hissediyorum.
Aslında.. hayatımın bir yerinde bunu düşünmüştüm. Gerçek dünyadan kaçıp başka bir dünyaya gittiğimi ve orada maceralar yaşadığımı hayal etmiştim. O zamanlar.. benim için karanlık dönemlerdi. İnsanların beni sevmediğini daha yeni yeni fark ediyordum. Bu bana şok etkisi yaratmıştı. Oysa ki kendimi normal sanardım. Ancak meğersem ben bir dahiymişim. Eh diğerleri de sıradan insanlar olunca ister istemez beni kıskanıp dışladılar.. sonra da yalnız başıma olduğum hayatım başladı. Kafamı dağıtmak için spor yapmış, gezmiş ve oyunlar oynamıştım. Aslında işe yaramıştı. O karanlık yalnızlık hissi gitmişti.
..en azından öyle sanıyordum.
O yaşlı adam karşıma gelip bana bu maceranın teklifini sunduğunda çok heyecanlanmıştım. Bu sadece meraktan gelen bi heyecan değildi.
Ben.. artık yalnız hissetmeyeceğimi düşündüğüm için heyecalanmıştım.
Haha. Anlaşılan dahi zihnim kendimi analiz ederken o kadar etkili değil.
Ve tabii ailem.. beni seven yegane kişiler olan anne ve babamdan ayrıldığıma üzülürüm diyordum ama o kadar da üzgün değilim.
Bu kadar nankör birisiyim işte. Onlar ellerinden geleni yaparken ben ise kendi eğlencem için onları terk edebiliyorum.
Derin bi nefes aldım ve yumruklarımı sıktım.
Ne olursa olsun.. burada yeterince eğlendikten sonra eve dönücem..
Anne baba.. benim için üzüleceğinizi biliyorum ama şimdi en azından büyük bi baş ağrısından kurtulmuş oldunuz.
Artık benim için endişelenmenize gerek kalmayacak.
Bu düşünceler ile uykuya dalmaya başladım.
Ancak tam gözlerimi yummuştum ki, “Geldik!” diye bir bağırış duyup irkilerek kalktım.
Lan? Hava sanki biraz daha mı kararmış?
Sesin kaynağı olan yaşlı arabacıya döndüm. “Beş altı saat var dememiş miydin? Ne çabuk geldik?”
“Peh! Dana gibi uyuduğun için fark etmedin ama saatler oldu! Görmüyor musun köyü!?” dedi parmağı ile arkasındaki gecekondu tipli evleri gösterirken.
Harbiden gelmişiz.. ama daha yeni gözlerimi kapatmıştım.
Yoksa, yorgunluktan direkt uyuya mı kaldım?
Ama o kadar yorucu bir şey de yapmamıştım.. garip.
Zülfikar’ın ayaklandığını gördüm. Baya dinç duruyordu.. uyudu mu uyumadı mı şimdi bu?
Gelip Firdevs’i nazikçe dürttü. “Leydim?”
“Imm.. beş dakka dahaa..” dedi Firdevs kafasını kaldırmadan.
Zülfikar onu tekrar dürttü. “Leydim geldik. Leydim?”
Ancak Firdevs yine kalkmadı.
Bunun işe yaramadığını görünce işin yine bana düştüğünü anladım.
Firdevs’i sallamaya başladım. “KALK KIZ!!”
Firdevs, “AAAAAA!!!!” diye bir çığlık ile yerinden fırladı!