Bilinmezin İçinde Bölüm 37 - Üzülsem mi Sevinsem mi
Zülfikar Elindeki bıçağı masaya bıraktıktan sonra Firdevs'e doğru yaklaştı.
"Leydi Firdevs, buraya geldikten sonra garip bir koku aldınız mı?"
"Imm.." diye düşündü Firdevs. "Bir keresinde evin çalışanlar bölümüne gizlice girmiştim. Odaları gezerken yanlışlıkla tuvalet kısmına gelmiştim. Bu kulübeye gelince o kokunun aynısını almaya başladım."
"Vay be, çalışanlarınız cennet gibi bir tuvalete sahip olmalı." dedi Hazar alaycı bir şekilde.
"Yok aslında çok pis kokuyordu." diye düzeltti Firdevs saf bir tonla.
Hazar kaşlarını çattı. "Bu çocuk ciddi mi yoksa dalga mı geçiyor?"
Kahkaha attım. "Bilmiyorum. Ancak önemli olan komik olması."
"Peh." dedi Hazar bakışlarını başka tarafa çevirirken.
"Leydi Firdevs, kötü değil de iyi bir kokudan bahsediyorum. Hayatınızdaki her şeyden daha farklı bir koku."
Firdevs tatlı suratını düşünceli bir şekilde kastı. "Hayır almadım abii."
"Hey." diyerekten araya girdim. "Karşındaki şehir lordunun kızı. Eğer daha önce görmediği bir şeyi sorar-"
"NE!? ŞEHİR LORDUNUN KIZI MI!?!?"
Hazar'ın bu şaşkın tepkisini boşverip devam ettim. "Eğer daha önce görmediği bir şeyi sorarsan yanlış olabilir. Belki de görmüştür. Oturma odasında bile olabilir."
"Haklısınız." dedi Zülfikar ve tekrar Firdevs'e döndü. "Leydi Firdevs, daha önce hiç tapınakta bulundunuz mu?"
"Hmm.. tapınağa hiç gitmedim ama oradan geldiğini söyleyen birileri bize gelmişti."
"Onlarda, daha önce hiçbir yerde almadığınız bir koku var mıydı?"
Firdevs birkaç saniye düşüncelere daldıktan sonra gözleri heyecanla açıldı. "Aa! Gerçekten öyle bir şey vardı! O insanlardan çok güzel bi koku geliyordu!" daha sonra bir anda bana sarıldı. "Aynı Kağan abim gibii!"
'Bekle, nE?'
'Ben kutsal mı kokuyorum?'
Zülfikar şaşkınlıkla bir bana bir Firdevs'e bakıyordu. "Leydim emin misiniz?"
Hazar alaycı bir şekilde güldü. "Benim bu adamdan aldığım sadece kan ve ter kokusu."
"Imm o koku da var tabii." dedi Firdevs onaylarken. "Ama diğer koku daha kuvvetli. Çok rahat hissettiren ve güven veren bi koku!"
"Öhm, o karizmamdan falan olmasın canım benim?"
"Haha olabilir abii."
Zülfikar birkaç adım geri çekilip kapalı perdelere dönerken düşüncelere daldı.
'Şimdi bu nasıl oluyor ya? Ben yürüyen kutsal eser miyim?'
'Ama tanrılar ile alakam olduğunu hatırlamıyorum? Yani bi kere merhamet tanrıçası tarafından kutsanmışlığım var..'
'Ancak Firdevs ile daha önce tanıştık. Delilik Tanrısının müridi ile de karşılaşmıştım..'
'Ama yok. Mürit ile karşılaşınca olacak iş de değildir bu. Öyle olsa herkes kutsallık yayardı.'
'O zaman.. geriye kitaptan çıkan dede kalıyor.'
Buraya kadar düşündükten sonra en mantıklı çıkarımım bu oldu. O dedenin tanrılık nezli ile bir alakası olmalıydı.
"Başımız belada olabilir." dedi Zülfikar.
Yüzündeki endişeli ifade ile bana döndü. "Buradan hemen kaçmamız lazım."
"Vaay ne oluyor bir anda jantiçocuk?" dedi Hazar alaycı bir ifade ile. "Kahramancılık buraya kadar mıydı?"
"Hayır hanımefendi.. şu an sorun bu değil. Eğer tapınağa gitsek ve orada bir kutsallık bulsak basitçe plana devam ederdik. Ancak tüm eserlerin kutsallığının gittiğini keşfedersek.. hemen kaçmamız gerekirdi. Çünkü bunu yapabilecek olan varlıklar hepimizi aşar."
"E peki bu kadar acele etmemizi gerektiren nedir? Eğer sorunlu tipler varsa sadece burada saklanıp sabahı beklesek yetmez mi?"
"Hayır efendim.. siz buradayken bu mümkün değil. Eğer orada kutsallığı emebilen varlıklar varsa, aynı zamanda kutsallığın yerini de belirleyebiliyorlardır."
Bu bilgi ile şok oldum. "Bekle yani şu an ellerinde bir pusula var ve ok beni mi gösteriyor yani?"
Zülfikar kasvetli bir ifade ile başını salladı.
ÇAT!
Biz konuşmanın ortasındayken bir anda yatağın yanındaki cam kırıldı!
Zülfikar telaşla sendeledi ve camdan uzaklaştı. Duvardaki perdenin arasından bir kol uzanıyordu.
Bu, üzerinde kor renginde çizgilere sahip bir koldu.
"İti an çomağı hazırla!" dedim telaşla ve cama doğru koştum. Uzanan kola bakarak vücudunun pozisyonunu hesapladım ve perdelere tekmeyi savurdum!
Bir 'PAT' sesi ile ayağım bir yere çarptı ve doğru yeri tutturduğumu anladım.
Bir an sonra yaratığın kolu tekrar dışarı uçtu ve o sırada tekmemin etkisi ile perde de yerinden çıkıp düştü.
Perdenin çıkması ile dışarıyı görebildim.
Orada.. karanlığın içinde parlayan sayısız nokta vardı!
"Ah, sıçtık."
Zülfikar telaşlı bir ifade ile, "Etrafımız sarıldı! Hepsi burada!!!" diye bağırdı!
Hemen ilerleyip perdeyi kenara itti ve masanın üzerindeki bıçağını geri aldı. "Arkama geçin Firdevs hanım!"
Hazar telaşla camdan dışarıya baktı. "Bu kadarını halletmemiz imkansız! Bunlar nereden buldu bizi!?!"
"Siktir!" dedim üzerimi koklarken. "Buradan çıkınca iyi bir banyo yapmam lazım yoksa bu koku bana daha da bela olacak."
"Kaçalım!" dedi Hazar ve hızlıca kapıya doğru koştu.
Kapıyı açtığında ise bir anda üzerine bir Yozlaşmış İnsan çullandı!
Kız elindeki yayı yaratığın ağzına soktu!
Onu ısırmaya kalkarken salyaları suratına sıçrıyordu.
Bir an sonra yayın tahtası kırıldı!
"Siktir!" Hazar'ın yüzü gerildi. "Bu annemden kalmaydı orospu çocu!" dedi ve yaratığa kafa attı!
Acıyla inledi. "Siktiğimin kalın kafası!"
Yaratık bu vuruştan çok etkilenmemiş gibiydi.
O sırada oraya vardım ve yaratığa tekmeyi geçirdim! Boynu 'ÇAT' diye kırılırken duraksamadım ve onu tutup kapıdan dışarıya attım! Hemen sonra kapıyı hızla kapattım ve yandaki çekmeceli dolabı kapının önüne yığdım.
'Bu dolapları yığalım diye mi buraya koyuyorlar?'
Hazar acıyla kafasını tutarken yerden kalktı. İkiye bölünmüş yayını tutuyordu. "Her taraftalar!"
"Abii! K-Korkuyorumm!" Firdevs titriyordu.
"Tek çaremiz ormana doğru koşmak!" dedi Zülfikar. Pencereye bakıyordu. "Yaklaşıyorlar! Acele etmeliyiz!"
"Olmaz." dedim onu bölerek. Kokudan ve sonraki anlarda etrafımızın sarılmasından itibaren olacakların farkındaydım.
"Eğer Firdevs'in dediği doğruysa onlar beni istiyor.. ben çıkıp ormana doğru koşucam. Beni takip ederlerse bu fikir kanıtlanır. O zaman kaçacaksınız."
"Ne!? Efendim saçmalamayın!" dedi Zülfikar ciddi bir ifade ile. "Kurtarıcımı asla ölüme terk etmem!!"
Özgüvenli bir şekilde kahkaha attım. "Öleceğimi kim söyledi? Şu koca bacakları görmüyor musun? Onlar beni hayatta yakalayamaz. "
"Ama!"
"Düşünecek zaman yok!" dedi Hazar telaşla camdan dışarı bakarken.
Onların cevabını beklemedim. "Firdevs'e dikkatli bakın. İzimi kaybettirince anayola dönücem. Sizi orada bulurum." Daha sonra kapıya ilerledim ve açtım.
Hemen karşımda az önce uçan yaratık vardı.
"WHEEEERĞ-"
"Hamına kodumunu!"
ŞAAK!
Tokadı suratına geçirdiğim gibi kenara uçurdum!
Ardından karanlığa doğru koşmaya başladım.
İlerlerken üzerime doğru gelen sesleri duyabiliyordum.
Birkaç adım atmıştım ki karanlığın içinden bir fügür üzerime zıpladı.
Onu karşılamakla kendimi geciktirmedim ve omzumu çaktım!
Yaratık üzerime parmaklarını savururken yana doğru fırladı!
Vücudumda sığ kesikler oluşmuştu. Aldırmadan koşmaya devam ettim. Sağda solda parlayan gözleri görebiliyordum. Bu sayede yönümü seçmem daha kolay oluyordu. Yoksa tam kucaklarına düşebilirdim. Tabi böyle söylesem bile kaçabileceğim aralıklar çok azdı.
Koşmaya devam ettim. O sırada arkamdan gelen sarsıcı adım seslerini duyuyordum. Gece vakti sessizleşen bu ormanda adeta senfoni yaratıyorlardı. Arkama bakmadan bile peşimden geldiklerini tahmin edebiliyordum.
'Görünüşe göre Firdevs haklıymış.'
'Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim.'