Bilinmezin İçinde Bölüm 40 - Her Hikayenin Bir Sonu Vardır
Devrildiğim gibi yaratıkların üzerimdeki baskısı artmaya başladı.
Düşmemek için refleks olarak ellerimi yana çektiğimde bana sarılanlardan birisi sol elimi kaptı.
O sırada sağ elimle de kafası yatsı olan yaratığın pençelerini engellemeye çalışıyordum.
Yaratığın pençeleri sığ çizikler bıraksa da hala acıtıyorlardı ve yavaş yavaş sayıları artıyordu. Bu gidişle kolumun etini parçalayacaktı!
Sol kolumu diğer yaratıktan kurtarmak için çektim ama acı nedeniyle tüm gücümü veremedim. Kurtaramıyordum!
Üzerimde bu kadar yaratığın ağırlığı varken sabitlenmiştim!
“Aaağh!” Yaratık sol kolumu ısırdı!
“Seni orospu çoc- Aaağh!” O anda arkamda kalan yaratık yaralı yerimi ısırmaya başladı!
Etin çiğnenip koparılma sesi kulağıma çalınırken derimin çekiştirilme hissiyatı her tarafımı sarıyordu!
O sırada üzerimdeki gölgeler de artıyordu.
‘Olamaz...’
Diğer yaratıklar varmıştı!
Bir anda üzerime çullananların sayısı artmaya başladı!
“Durun lan şerefsizler!”
Açgözlü bakışları ve salyalar akan ağızları ile bacaklarımı kollarımı ve vücudumu ısırmaya başladılar!
“AAAAAĞĞĞĞĞH!” Acı tüm vücudumu sardı.
Su gibi kan kusmaya başladım.
Üzerimdeki ağırlık ile koca cüssem bile baş edemiyordu!
Tek yapabildiğim yavaş yavaş yenirken acıyla ve öfkeyle çığlıklar atabilmekti!
“Hayıır!”
Bir yaratık kolumdaki kemiğe kadar çiğnemeye başlamıştı. Ancak artık acı hissedemiyordum. Bir an sonra kol kemiğim dişlerinin altındaki baskıyla kırıldığında bile hiç acı hissetmiyordum.
“Ben böyle ölemem!”
Tüm gücüm ile kalkmaya çalıştım.
Ancak, ya vücudumda hiç güç kalmamıştı. Ya da düzinelerce yaratığın baskısı altında önemsiz kalmıştı.
“Böyle saçma bir şekilde!!”
O anda tek boş kalan yerim olan kafamın üzerine de bir gölge çöktü!
Yaratığın birisi suratımı dişlemeye başlamıştı!
Bunlar, son anılarımdı..
Gözlerimin önünü karanlık sardı.
‘Lanet olsun…’
‘Daha yeni başlamıştım…’
‘Daha…’
‘ye…’
‘ni…’
‘…’
‘…’
‘…’
…
…
…
…
||||||||||
Yazar Notu: Buradan sonra bölümde başka bir bakış açısına geçilecektir.
||||||||||
Her hikayenin bir başlangıçı olduğu gibi, bir devamı ve kaçınılmaz olarak bir sonu da vardır.
Bir insan, normal şartlarda doğar, büyür ve yaşlı bir şekilde ölür.
Ancak bazıları istisnadır. Gözlerini açtıkları gibi yumanlardan tut, hayatının baharında ölenlere kadar.
Hikayeler de benzerdir. Bazıları sonuna kadar yaşayıp birçok macera görür ve amaçlarına ulaşarak yaşlı bir şekilde hayata gözlerini yumarlar.
Ancak bazıları da daha hikayelerinin başında hayatla bağını kaybeder.
Kahramanımız Kağan ise ikisi de değil.
Ne sonunu görebildi, ne de en başında gitti.
Hikayesini biraz ilerletme fırsatı buldu.
Ancak onun destansı olabilecek macerası, ne yazıkki burada son buluyor.
Normal hayatın dışlanmışlıklarını tecrübe eden bu genç adam, yeni bir dünyada gözlerini açmıştı. Bir çok hayali vardı. Bu yeni dünyayı keşfedecek, hayatında görmediği birçok kavramı tecrübe edecek ve yeni dostlar edinecekti. Tabii bu süreçte düşmanlar da edinecekti. Belki bu düşmanlıklar daimi olacak, belki de düşmanlıktan dostluğa evrilecekti. Sonuç olarak hepsi Kağan için bir eğlenceydi.
Ancak daha bu eğlencenin başlarındayken hikayesi son bulmuştu.
İşte Kağan BOZKURTOĞLU’nun macerası, böyle bitti.
~~~SON~~~
…
…
…
…
…
…
…
…
…
…
…
…
…
…
[Deliliğin Tanrısının Kutsaması Uyandı]
Hmm?
Oh, doğru.
Böyle bir yeteneği vardı.
Şimdi devreye giriyor demek.
Öyleyse, hikayemiz henüz bitmedi.
|||||||||||||||
Karanlığın gökyüzünü ele geçirdiği ve diyardaki ışığı yok ettiği şu saatlerde, insanlığını yitirmiş bir köyün kenarında arbade yaşanmaktaydı.
Düzinelerce yozlaşmış insan bir noktanın etrafını sarmıştı. O noktanın olduğu yerde bir düzine kadarı üst üste çullanmıştı.
BAAM!
Bir anda bir patlama oldu! Üst üste olan Yozlaşmış İnsan topluluğu etrafa saçıldı!
Kimisinin kolu kopmuştu, kimisinin bacağı, kimisi de göğüslerindeki çekirdeğin patlaması sonucu ölmüştü!
Onların yok olması ile orada dikilen kişi gözler önüne serildi. Üstü başı kan içinde olan, kıpkırmızı gözlere sahip bir adam. 190 boyundaydı ve üzerinde parçalanmış kıyafetlere sahipti. Bu adam Kağan’dı. Az önceki yaraları tamamen kaybolmuş görünüyordu.
“BWOOOOOOĞĞĞAAAAAAAAA!!!!!”
Canavarca bir şekilde kükredi!
Bir anda ileriye atıldı! Şimşek gibiydi!
Elini kaldırdı ve önüne ilk gelen yaratığın göğsüne tokadı geçirdi!
Yaratığın göğsündeki kristal parçalara ayrılırken vücudu da içine göçtü!!
O sırada önden beş tane yaratık ona doğru atıldı!
Öldürdüğü yaratığı bacağından tuttu ve bir kılıç gibi savurarak yaratıkları geriye uçurdu!
Daha sonra tuttuğu yaratığı yandan gelen bir gruba doğru fırlattı ve ileri atıldı!
Devrilen yaratıkları tokatlamaya başladı!
Hepsinin çekirdeğini hedef alıyordu!
Bir bir patlarken iki yaratık daha yanına yetişti!
Birisi pençesini suratına doğru savuruyordu!
Ancak pençe ulaşamadan Kağan onu bileğinden yakaladı!
Bir ‘Çat’ sesi ile bileği kırdı ve tokadı çekirdeğine geçirdi!
Daha sonra duraksamadan onu yan taraftaki diğer Yozlaşmış İnsana fırlattı!
O yozlaşmış insan yana fırlarken Kağan da köyün duvarlarına doğru koştu! Karşısına çıkanların suratlarına tokadı geçire geçire ilerliyordu!
Her vurduğu metrelerce yan tarafa fırlıyordu!
Kısa sürede köyün duvarına ulaştı. Burası açılı bi duvardı.
Tekrar arkasını döndüğünde kendisine doğru yaklaşan yaratıklara bakıyordu.
Sırtı engellendiğinden artık sadece ileriden geliyorlardı!
Kağan öfkeli bi çığlık attı!
Buna karşılık yaratık grubu da çığlıklarını basarken ona doğru koşuyordu!
İlk gelenin karnına tokadı geçirip çekirdeğini parçaladı!
Yaratık geri savrulup yere yığılırken bir başkası daha geldi ve Kağan tokadı geçiremeden pençesini savurdu!
Pençesinin değdiği yerde sığ çizikler oluştu ama.. bir an sonra çizikler yok oldu!! Geriye sadece kan lekeleri kalırken yara tamamen kapanmıştı!
O anda Kağan tokadı yaratığın göğsüne geçirdi ve çekirdeğini parçaladı!
Bu şekilde sürekli yaralanıp iyileşti ve gelen her yaratığa ölümü tattırdı!
7 dakika kadar sonra önü ceset yığını ile doluydu! Ve kendisi de tamamen kanla kaplanmıştı!
Ancak bu kanlı görüntüsünün altında bile kıpkırmızı gözleri alevli bir şekilde parlıyordu!
Tüm bu süreç boyunca hiç konuşmayan Kağan’ın ağzından sonunda ilk cümleleri duyuldu. “Zaman yetmeyecek.” Ancak sesi çok esrarlıydı. Yankılı ve cinsiyeti belirlenemez bir tonda çıkıyordu. Onu tanıyanlar bu sesin Kağan’a ait olmadığını anlarlardı.
“Bu vücudun çok zamanı yok.” Ceset denizini aşmaya çalışan Yozlaşmış İnsan grubunu izlerken düşündü.
Ellerine baktı. “Sanırım şöyle bir şey yapabilirim.”
Ellerini bir anda havaya kaldırdı. Yozlaşmış İnsan grubuna baktı. O anda gökyüzünde, onlarca yozlaşmış insan grubunun üzerini kaplayan.. hayali bir el oluştu!!!
Kağan bu hareket ile kan kustu! “Pahalıya patlayacak gibi.”
Kağan elini indirirken hayali el de alçaldı!
Gecenin karanlığı altında Yozlaşmış İnsan grubunun üzerini daha da derin bir gölge kapladı.
Ancak onlar tepki veremeden kocaman hayali el üzerlerine çöktü!
Bir anda ortalık kan seline döndü!
Adeta ezilmiş böcekler gibi patlamışlardı!
Artık etrafta ses seda kalmamıştı. Ayakta kalan tek canlı, Kağan’dı.
Kanlı gözleri ile, kandan nehir olmuş manzarayı izliyordu. Gülümsedi. “Ne kadar güzel. Kırmızının basit ama etkileyici tonu.” Burnu ile derin bir nefes aldı. “En güzel çiçeğin bile veremeyeceği iç açıcı koku.”
Bakışlarını bu kan nehrinde gezdirdi.
“Bu güzel hissiyatı bizzat yaşayamamam ne yazık.”
Daha sonra vücudunu süzdü. “Bu ölümlü bana tanıdık gelmiyor.. o inananlarımdan değil. Buna rağmen benim kutsamama sahip.” gülümsedi. “Anlaşılan benimkilerden birisi yine bir şey denemiş.” Elini göğsüne doğru uzattı. “Ama bu kişi uygun değil. Onda mutlak deliliğin aurası yok.”
Yoğunlaştı ve eli parlamaya başladı. Bir an sonra ise parlaklık söndü. Kaşlarını çattı. “Kutsamamı geri alamıyorum..” bakışları soğudu. “Müridim olmayan birinin buna sahip olmasına izin veremem.” Daha sonra elini bıçak gibi tuttu ve kalbine doğru indirmeye hazırlandı! “Üzgünüm çocuk.”
Eli tam kalbine doğru indi!
Ancak tam saplanmak üzereyken bir anda durdu.
“Bu da ne? Bu vücuttan.. başka bir tanrının aurası yayılıyor. Bu.. bu imkansız. Aynı anda iki tanrının gücünü barındıran birisi nasıl olabilir. Bu bir tarafsız tanrı.. değil gibi. Tarafsız tanrıların aurası bu kadar baskın hissettirmez. Bu tanrıyı tanımıyorum. Ancak ne ışık tanrıları, ne karanlık tanrıları, ne doğanın tanrıları ne de kaosun tanrıları gibi hissettiriyor.”
Ellerini geri indirirken gülümsemeye başladı. “İlginç.. bu çocuk belki de izlemeye değerdir.” Daha sonra işaret parmağını alnına götürdü. Parmağının ucu kırmızı bir enerji ile parladı. Bir an sonra ise söndü.
“Artık vücudundaki kutsallığı rastgele kişiler keşfedemez. Sadece çok güçlü olanlar ve özellikle arayanlar keşfedebilir. Bu koku ile dünyayı gezmen intihar olurdu.”
Sonunda sırtını duvara verip oturdu. “Zamanımız tükendi. Umarım gelecekte beni şaşırtacak birisi olabilirsin çocuk.” Kağan’ın vücudundaki ölümcül hava yok olurken gözleri de normale dönmeye başladı. Bir an sonra güçsüzce yere yığıldı.
O sırada havada nereden geldiği belli olmayan bir ses duyuldu.
“Dört gözle bekliyor olacağım.”