Karanlığın Ruhu Bölüm 18 - Sonsuz Parça

Karanlığa ait olan görevliler, konuşa konuşa karanlığa doğru yürümeye devam etti.

“Anlıyorum, teşekkürler.”

Teyat, Bay Yakışıklı’nın uzun ama narin gözüken, karanlığa doğru bakan vücuduna ait olan kafasına doğru baktı ve teşekkür etti. Teşekkür ettikten sonra kafasını yeniden önündeki karanlığa doğru bakarken karanlığın içinden bir nesne görüş alanına doğru girdi.

Zifiri karanlıktan dolayı bu nesnenin neyin nesi olduğu pek anlamadı. Şaşırarak uzakta gibi görünen, ama git gide yaklaştığı nesneye doğru şaşkınlık içerisinde baktı.

Bu görüş alanına giren nesneyi, Bay Yakışıklı’ya sormak için şaşkınlık içerisinde seslendi.

“Bay Çirkin, önümüzde, karanlığın içinde gözüken o nesne… neyin nesi?”

Bu sorudan sonra Bay Yakışıklı, ses etmeden yürüdü.

Yürüdü ve bu duruma içten bir şaşkınlık göstererek sessizce mırıldandı.

“Bende ne olduğunu bilmiyorum efendim, birazdan görürüz.”

Teyat, ümitsizcene iç çekerek ve neyle karşılaşacağını merak ederek adımlarını biraz daha hızlandırdı. Bay Yakışıklı’ya eşit bir şekilde yanında durarak ikiside yürümeye devam etti.

Bir süre sonra yavaş adımlarla ileriye doğru devam ettikten sonra gördüğü şey karşısında büyük bir şaşkınlıkla kocaman gözlerini açtı.

ve yere, kara alevlerin çıktığı ve altında bulunan siyah suya doğru yere çöktü.

“N-ne?”

Gördüğü şey karşısında resmen hayrete düştü.

ve yere düştüğü için kafasında hararetle yanan alevlerin arasına doğru düştü.

Kendisinin şaşkınlıkla yere çökmesine sebep olacak o şey, intihar etmeden önceki dünyada, her zaman gittiği o uçurumun hemen dibinde duran, ona doğru belini yaslayıp, gökyüzünün şaheser güzelliğini belini rahat tutacak şekilde izlettirip, bir yastığın yerini tutan, biraz ince olan ama uzun olan kafa yapısı yuvarlak ama genişliği geniş olan, kenarlarından hafif çıkıntıları olup, bir kısmı içe doğru göçük olan ama bir kısmı da dışa doğru göçük olan, kömür rengi denilecek bir renge sahip olan, sırf kayboldu diye lanetler savurtan biricik taşını gördü.

“N-ne… Benim taşım…”

Teyat’ın şaşkınlıkla uzun ve kömür rengi gibi özelliklere sahip olan taşa doğru bakan gözünün yanı sıra, Bu şaşkınlık ifadesinin yer aldığı göz, Bay Yakışıklı içinde geçerliydi.

Bay Yakışıklı, gözleri kocaman bir şekilde, ellerini arkadan serbest bırakıp, şaşırarak taşa doğru baktı.

O sırada içinden akışı inanılmaz derecede zihne gelen düşünceler geçti.

Sonra kocaman ve şaşkın gözlerle Teyat’a doğru baktı.

‘Nasıl… Cidden bu kişi son mirasçı olabilir mi? Karanlığın Tanrısı’nın son mirasçı, ayrım yaptığı mirasçı, o mu? Hayır sonuca varmak için daha erken, kitabı bekleyeceğim. O zaman gereken şeyi yaparım.’

Şaşkınlık içinde içten üretilen konuşmadan sonra, eski haline dönerek öksürdü.

“Karanlığın mirasçısı, Teyat-”

Sözü yarıda kesildi. Çünkü Teyat, çoktan ayağa kalkıp, kendisine doğru vurmaya kalkışmıştı.

Sebebi ise, yine ön yargıydı. Teyat’ın inanılmaz derecede değer verdiği kömür rengindeki taş, şuanda burada, ‘Ay ruhu’ alanındaydı. Vurmaya çalışmasının sebebi, Taşın ‘Ay ruhu’ alanında olması değildi. Asıl sebebi, Teyat’ın kız kardeşi de dahil mutlu olduğu anıların tek yaşadığı yer olan, o uçuruma ait olan taş, Bay Yakışıklı tarafından çalınması gibi bir düşünceye girmesiydi.

O sırada Teyat öfke ile bağırarak vurmaya çalışacaktı ki Bay Yakışıklı, Teyat’ın saldırgan bir şekilde hızla geldiği yumruğun dan kaçtı.

O sırada Teyat öfke ile bağırarak bir kez daha yumruk salladı. Ama yine kaçtı.

“Lanet olası herif, madem beni sizin saçma oyununuzun seçenek siz bırakarak yaptığınız oyuncak olacağım, niye değer verdiklerimi alıyorsun aşağılık herif!!”

“Dinle beni, bende bi-”

“Kes sesini!! Acı mı? Üstünde çok deneyimlerim var, umrumda değil. Beni sonsuz acıya sokun, umrumda değil. Seninde o Tanrının da canı cehenneme! Benim varlığım boyunca değer verdiğim o şeyi geri eski yerine götüreceksin! Oyununuza ait olmayacak!”

Öfke ile çıkan kelimeleri savurup, her saldırısından tereyağdan kıl çekermişcesine kaçan Bay Yakışıklı’ya doğru ve Mirasını alacak olan O Tanrıya doğru hakaretler savurdu.

Bay Yakışıklı, konuşmak için yer alıyor iken Teyat, bir kez daha hakaretler savurup, öfke ve büyük bir sinir ile saldırmaya devam etti.

Tabi, kız kardeşi ile hayatında en mutlu anılarını yaşadığı, bazen kendisi ile konuşmak yerine sırtını yaslandığı taşla konuştuğu için, hatta o taşla yalnızlıktan bazen gülüp, bazen ağladığı için. Kaçacağı tek yer o taşın olduğu uçurum olduğu için, yalnızlığını kendisi ile paylaştığı uçuruma ait olan o taşa çok değer verdiği için, gösterdiği öfke normaldi.

Lakin Bay Yakışıklı’ya ve Mirasın sahibi olan Tanrıya doğru söylediği hakaretler normal değildi.

Bay Yakışıklı, Teyat’ın saldırılarından kaçmak yerine, simsiyah bir dumana bürünüp, ortadan aniden kayboldu.

Teyat, öfke ve büyük bir sinir ile Bay Yakışıklı’nın kaybolması ile durdu. Bu sefer öfkenin yanı sıra şaşkınlıkta eklendi. Bay Yakışıklı’ya bir kez daha saldırmak için etrafa göz gezdirdi. ve kendisine, öfkeli ve şaşkınlık içerisinde olan yüzüne doğru Ay ışığının gelmediği, sadece karanlığın kapladığı yerde, biraz uzakta, siyah ve beyaz gözlerle Kendisine doğru şuana kadar hiç görmediği o korkunç ve soğuk gözlerin yer aldığı gözlerle kendisine doğru üsten bakıp, iki kolunu da bağdaş şekilde tutan Bay Yakışıklı’yı hayır, kendi ölümünü gördü.

O sırada Bay Yakışıklı’nın sesi korkunç derecede soğuk çıkarak Teyat’a doğru yöneldi.

Sesi Teyat’ın öfkeli ve şaşkınlık ifadesini bulunduran yüzünü, korkuya doğru çevirdi.

“Tanrı’mın canı cehenneme ha? Hey, sen bana bir şeyler demiştin. Hani cehennemde zebaniler tarafından acılar içinde öldürülüp, yeniden canlanmak gibi bir isteğin olmuştu.”

Yavaş yavaş Teyat’a doğru adımlar attı.

‘Lanet olsun… hayır…’

‘Tabi hatırladığım kadarıyla. Eğer yanlış bir şey demiş isem özür dilerim. Peki…istediğini tekrar etmeyeceğim ve yerine getireceğim.”

Bay Yakışıklı, kendisine doğru öfkeden korkuya çevrilmiş yüz ifadesi ile bakan Teyat’a doğru yavaş adımlarla gelirken, aniden simsiyah veya siyah ateşlere benzer dumanlar bırakarak ortadan kayboldu.

ve aniden Teyat’ın önünde belirdi. Beliriş şu şekildeydi.

Hemen Teyat’ın önünde ve biraz çaprazında, soğuk ve soğuk olan yüz ifadesine ait olan kısık ve korkunç gözüken gözleri ile Teyat’a bakmak yerine karanlığa doğru bakarak Teyat’ın önünde belirdi. İnanılmaz bir hızla aniden belirirken sağ elinde, siyah dumanların çıktığı ama belli olan, değişik semboller belirdi.

ve bu görüntüden sonra Bay Yakışıklı, karanlığa doğru bakarak yüzünden terlerin aktığı korkmuş olan Teyat’a doğru sakın ve soğuk bir şekilde kulağına sanki rüzgar esecek şekilde fısıldadı.

“Şimdiden teşekkür etsen iyi olur.”

ve bu soğuk fısıldamanın ardından Teyat, Bay Yakışıklı’nın sağ elinden çıkan, siyah renkli değişik sembollerden çıkan dikey ve yatay bir şekilde birleşik olan, siyah dumanlarla veya siyah ateşlerle kaplı olan ince ve çok sayıda bulunan, yatay ve dikey çizgilerin her iki yatay uçları ve her iki dikey uçları, ‘Ay ruhu’ denilen alanın sonsuz yatay genişliğine ve sonsuz dikey uzunluğuna kadar uzanan çizgiler çıkararak Teyat’ın bilinmeyecek şekilde sayılmayacak derecede olan parçalara bölerek öldürdü.

Teyat’ın parçalanmış bedeni, etten oluşan küçük bir küp gibi, siyah kanlarla yere akıp, dağıldı.

Karanlık ateşlerin veya dumanların çıktığı sonsuza kadar giden dikey ve yatay çizgilerle kendi Tanrısı’na hakaret eden Teyat’ı, sayılmayacak derecede parçalara böldükten sonra Bay Yakışıklı, nazik ve kibar ifadesinden yoksun bir şekilde gülümsedi.

“Neyse, ben teşekkür edeyim. Çünkü senin konuşacak zamanın bile olmadan, seni acılar içinde yüzlerce kez öldürüp, dirilteceğim.”

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar