Karanlığın Ruhu Bölüm 14 - Başsız Beden
Son kez gökyüzüne bakıp, gülümseyerek ve hüzünlü bir bakış atarak istediği şekilde intihar ederek öldü.
‘Haa? Nasıl?’
Bu kendi içinden söyleyen şaşkınlık ifadesinin sebebi, resmen denizin dibine doğru batma hissini bizzat kendisinin yaşamasıydı.
‘Ah tamam, umrumda değil. Bu beni rahatlatıyor… Hemde çok.’
Lakin merakına yenik düştü.
Bu hissettiği rahatlama ve gevşeme hissini öğrenmek için gözlerini yavaşça açtı.
‘Ne?’
Karanlık. Sadece karanlık gördü. Gözlerinin kapalı olduğu düşünen Teyat, bir kez daha gözünü kapatıp ,tekrardan açtı.
Yine aynı şekildeydi, sadece zifiri karanlık vardı.
Ama bu karanlığın, sadece sıradan bir karanlıktan ibaret olmadığının hisleri sayesinde ile çok iyi bildi. Çünkü şu anda, bizzat kendisinin sırt üstü şekilde sanki karanlık bir denizin içinde derinlere doğru yavaşça battığını hissetti.
ve bu batış, kendisine inanılmaz bir gevşeme ve rahatlama hissi verdiğini hissetti.
Uzun bir zamandan sonra, ilk defa kendisini rahatlama, huzur ve gevşeme hissini doya doya hissetti.
Şu anda kendisini, karanlık denizin dibine doğru büyük bir rahatlama hissi ile, nerde olduğunu, şu anda neler olduğu umursamadan kendisini denizin dibine doğru serbest bıraktı.
“Ah, Cehennemi boylayacağımı sandım. Neyse burasıda kabul.”
Bulunduğu duruma karşı şaşırmak yerine umursamadan, denizin dibine batmanın keyfini sürdü.
Çünkü karanlık deniz ona huzur ve güven hissini tattırıyordu.
Ama bir terslik vardı. Sanki kafasında bir takım şeylerin olmadığını hissetti.
Neler olup bittiğini öğrenmek için, zifiri karanlığın içinde belli olmayan ellerinden birisini, kafasında neler olup bittiğini dokunup, anlamak için götürdü.
Ama boştu, çünkü eli kafasına dokunmak yerine, denizin karanlık ve sessiz sularına doğru dokunduğunu hissetti.
Teyat, boşlukta olan eli yüzünden büyük bir panik geçirdi. Çünkü kafasının olmadığını bedenine saran ani korku duygusu ile hissetti.
‘Ha? Kafam mı yok?’
Teyat’ın yüzü o rahatlamanın ve gevşemenin verdiği o histen, büyük bir paniğe ve bedenini saran korkuya yer aldı.
Panikle vücudunu, kafasız bir şekilde sırt üstü bir şekilden aniden yüzüstü şekilde döndürdü.
Kafa üstü bir şekilde değil çünkü kafası yoktu.
ve hâlâ aynı görüntü. Karanlık.
‘Tamam anlıyorum karanlığı seviyorum ama şuanda karanlık yerine anlam vereceğim ve kafamın niye olmadığını bileceğim bir anlatım mesajına ihtiyacım var. Lanet olsun kafamı kim aldı?
Bulunduğu durumu korku, panik ve geçici huzurla özetleyerek telaşla kafasını aramaya çalıştı.
‘Kafamı verin piçler, artık beni rahat bırakın.’
İçten içe bulunduğu duruma karşı isyan ederek, çıkıştı.
Telaşla, karanlık denizin içinde derinliklere doğru batarak kafasını ararken, kafaya bağlı olan kulak organının olmamasına rağmen bir şeylerin seslendiğini duydu.
“Teyat.”
‘Başlatma Teyat’ına, kafamı- Ha?’
Ani duygu değişimi ile duyduğu ses karşısında şaşkınlığa düştü.
‘O kim?’
ve aniden kendisini dibine doğru batan karanlık denizde değil, yerlerden çıkan, karanlık ateşlerin üzerinde buldu.
Şimdiki bulunduğu durum üzerine şaşkınlık üzerine şaşkınlık geçiren Teyat, yüzüstü şekilden, sırt üstü bir şekle doğru döndü.
ve resmen kendi görüş alanına, gri renkli, koskocaman bir şekilde, kendisine doğru bakan bir ay gördü. Ay o kadar yakındı ki şuanda bulunduğu yere doğru çarpması için çok kısa zaman gerekirdi. O kadar yakındı.
Aya doğru olmayan kafası ile panikle ve şaşkınlıkla ama bir yandan da içten içe huzurla baktı. Her zaman üstüne doğru çıkıp, gezmek istediği aya doğru baktı.
“Kafanız yok ve buna şaşıracağınıza, ayın muhteşem güzelliğine doğru belirsiz gözleriniz ile bakıyorsunuz efendim?”
“Ha… evet, Ay çok güzel gözüküyor… Bir dakika? Ne?”
Başsız Teyat, hâlâ ayın müthiş güzelliğine doğru asılı kalmış bir şekilde bakarken, narin ve nazik bir sesin geldiğini duyup, bir süre o narin sesi sakin bir konuşma tarzı ile karşılayıp, bulunduğu durum anında aklına gelince, sonradan gelen büyük bir şaşkınlık yaşadı.
Vücudunu ayın güzelliğinden, sesin geldiği yöne doğru panikle çevirdi.
Teyat, başsız vücudunu sesin geldiği yöne doğru çevirdiği için, belirsiz gözlerinin görüş alanına, Uzun ve narin gözüken vücudunun yüzünün alın tarafını kaplayan, beyaz ve siyah renklerin karışımı olan, omuzlarına kadar geldiği saçı, pürüzsüz ve bembeyaz gözüken, gözlerinin rengi siyah ve beyaz olan yüzünün yanı sıra, bedenini kaplayan kapalı kırmızı renkli kumaşa sahip olan ve çıplak ayağını, yerden çıkan, hararetle yanan karanlık ateşe ama bir yandan da resmen karanlık ateşin hemen altında bulunan simsiyah oniks rengine sahip olan suya temas ettirecek şekilde, bir uzun ve ince elinin avucunda bulunan, bizzat kendi kafasını tutan birisini gördü.
Teyat, elinin içinde bulunan, kendi kafası, gözü kapalı bir şekilde, boynundan hiç bir et çıkıntısına sahip olmadan, sanki düz bir çizgi ile kesilmiş bir şekilde, boyun tarafı avuca temas edecek bir şekilde gördü.
“Ha? P-pardon ama niye benim kafamı elinizde tutuyorsunuz!? Sizden ricam kafamı geri verir misiniz!?”
Teyat, şu anda neler olup bittiğini zerresine kadar anlamadı. Lakin şu anda odak noktası, adamın elinin avucunda, kendisine doğru, yarım açılmış kolu ile uzatılan kendi kafasıydı.
“Tamamdır, alabilirsiniz.”
Kırmızı kumaşlı, saçı ve gözünün rengi siyahla beyaz karışımı olan ,uzun saçlı olduğu için omuzlarından bir tutam saçların indiği, narin yüze sahip olan o kişi, bir anda elinde bulunduğu Teyat’ın kafasını, bizzat Teyat’a doğru attı.
Kendi kafasını kendisine doğru geldiğini fark eden Teyat, panikleyerek kendisine doğru gelen kafasını tutmaya çalıştı.
ve tuttu da.
Şu anda, yerden çıkan karanlık ateşlerin hemen altında bulunan, simsiyah suların olduğu ve gökyüzünde bulunan ve yeryüzüne yakın olan o müthiş görüşe sahip olan ayın bulunduğu, karanlığın mirasının alanı olan bu alanda, şu anda başsız vücudunun elleri ile tuttuğu kendi kafasına doğru baktı.
Tuhaf hissetti. Şuanda bizzat kendi ellerinin içinde kendisine doğru gözleri kapalı bir şekilde bakan, kendi kafasını başsız kafası ile gördü.
“Ah ş-şey teşekkür ederim.”
‘Evet, kendi kafamı tutmak biraz tuhaf hissettirdi…’
•
Başsız vücuda sahip olan Teyat, iki elinin avucunda tuttuğu kafasını, bir anda sağ eli ile saçından tuttu ve yüzünü kırmızı kumaşlı adama doğru,boşda olan elinin işaret parmağını kendi kafasına doğru işaret ederek, gösterdi.
“Evet, kendi kafamı verdiğiniz için teşekkür ederim lakin bu kafayı nasıl takacağım?”
Gülümsemesinin ardından yatan büyük sinir saklayarak, soru sordu.
Kırmızı kumaşlı, narin yüzlü adam sakince cevapladı.
“Bilmiyorum.”
“Ha? Nasıl bilmiyorsun?! Benim güzel, yakışıklı… Tamam evet yakışıklı değil ama narin ve samimi ve hoş yüze sahip olan kafam, elinde sanki bana hediye edilecek şekilde durduğunu hatırlatırım herhalde. Bana kafamı geri ver seni, yakışıklı herif!!”
“Övgünüz için teşekkür ederim, ama kafanızın bende olması, beni suçlu durumunu sokmuyor. Kafanızın, kafanızda olmamasının sebebi-”
“Lanet olsun, bana bir çözüm-”
Teyat’ın sinirle çıkıştığı cümlesi, kırmızı kumaşlı adam tarafından kesildi çünkü kırmızı kumaşlı adam, Teyat’ın başsız vücudunu ortadan ikiye böldü.
“Bu da umutsuz vaka ha?”