Bilinmezin İçinde Bölüm 43 - Empati
Koskoca köyün yanıyor oluşu beni şaşırttı.
İçim burkuldu.
Yarım asırdır burada olan bu köy şimdi yok oluyordu. Gerçi, böylesi daha iyi olabilir.
Sonuçta insanlarını kaybeden bu köy, çocuklarını kaybeden bir anne gibi olmalı. Artık.. yaşamak için sebebi yok. Yok olmak, onun için en iyi ve merhametli kader olmalı.
Arkamdaki çukura baktım. Orada yüzden fazla yarat- hayır.. ölü insan vardı.
Amaçları, hedefleri, hayalleri olan insanlar. Yaşananları hayal ettim. Sabah yatağında uzanırken salondan ‘yemek hazır çocuklar! Kalkın artıık!’ diye seslenen annenin sesi. Daha sonra yataktan kendini zorlayarak çıkan çocuklar. Hepsi salonda yemek masasına oturduğunda anneleri uykucu olmalarından şikayet ederken baba gülerek olaya katılır. Çocuklar parkta arkadaşları ile oynadıkları oyunlar hakkında konuşur. Daha sonra da hayat normal seyrinde devam eder.. normal zamanlarda bu monotonluk sıkıcı gelebilir. Her gün birbirinin aynısı gibi gelir. Ancak aslında bu monotonluk çok önemlidir.. biz insanlar, değerini anca kaybedince anlayabiliyoruz. Şimdi ise şu kaosa bak. Tüm bu hayallere ve hayatlara sahip köy, ateşler içindeydi. Herkes ölmüştü.. hayaller, rüzgarda savrulan tozlar gibi gözden kayboldu.
Yumruklarımı sıktım.
‘Onları kurtarabilirdim.. yazılarda düzeltmekle ilgili bir seçenek vardı.. eğer daha güçlü olsaydım…’
Kaşlarımı çattığım bu birkaç saniyelik süreçten sonra derin bir nefes verdim.
‘Yapacak bir şey yok.. eğer ben gelmeseydim yine de öldürüleceklerdi. Ve ne kadar şikayet etsem de ben buraya geleli sadece birkaç gün oldu.. sıradan bir insandan süper kahramana nasıl evrileyim ki…”
Evet. Ben sadece biraz güç edinmiş sıradan bir insanım. Belki dahi olabilirim ama bu fantastik dünyada zekamla çözemeyeceğim şeyler var. Ve tabii şans da önemli.
Kulübenin içindeyken dikkatleri çekeceğimi söylediğimde kendime güveniyordum. Çünkü etrafımız çevrildiğinde neredeyse tüm köy burada gibiydi ve girişten geliyorlarsa ters istikamette onlardan kaçabilmeliydim. Ancak burası benim dünyamın standartlarının ötesindeydi.. evdeki hesap çarşıya uymadı ve sonuç olarak ölümün kıyısına geldim.
Yani burada kendi canımı korumak bile çok zorken başkalarını düşünmeye nasıl hakkım olsun?
Ve kavga anında yaptığım hareketler de var.
Bu olay ile ne kadar beceriksiz olduğumu anladım.
O beyblade gibi dönme fikri bana mantıklı gelmişti ama uygulayınca elime yüzüme bulaştırdım.
Bunun dışında yaptığım sadece sağa sola rastgele tokatlar savurmak. Ne bir tekniğim var ne de özel becerilerim.
‘Atalarım tokat atarak nasıl savaşıyormuş?’
Yumruk ve tekme sporlarını düşündüm.
Güçlü ve ağır hareketleri olduğu kadar hızlı ve zayıf hareketleri de vardı. İkisi de duruma göre etkiliydi.
Bokstaki Direk hareketi rakibi meşgul etmek ve anlık tepkiler vermek için idealdi.
Karatede vücudun her tarafına ulaşım sağlanabilirdi.
Ancak tokatta böyle bir şey hayal edemiyorum.. sadece dümdüz, okkalı tokatlar atabiliyorum. Bu tokatlarım çok güçlü olsa da yavaşlar.
Kendimi nasıl geliştireceğimi bilmiyorum.. zaten doğru düzgün kavga tecrübem bile yok. Oyunlardaki yaratık öldürme anılarım işe yarar sanmıştım ama birebir çok farklıymış.
Mesela, yere eğilmişken attığım o tokat gibi.
Olay anında mantıklı gelse de yaptığımda belimdeki sızıyı hissettim.
Bu insanüstü fiziğimde bile sızı hissettiysem, demekki normal birisi olsam o hareketle belim kırılırdı.
‘Güçlenmem gerek..’
Daha doğrusu, güçlü olmayı öğrenmem gerek.
Kan hattım çok güçlü görünüyor. Ancak onu nasıl etkili kullanırım bilmiyorum. Belki sadece bu fantastik dünyanın eşyalarına güvenerek güçlenebilirdim ama ne yazıkki kan hattım nedeni ile zırh kullanamıyorum.
Belki de seviye atlayınca gelen o ekstra bonuslar o yüzden bu kadar yüksektir. Zırh veya silah kullanamadığım için kendi vücudum bunların yerine geçmelidir.
Bu durumda, ne olursa olsun dövüşmeyi öğrenmem gerek gibi.. acaba bu dünyada tokat ustası veya ne bileyim Tokat Sanatları Okulu gibi bir şey var mıdır?
Neyse, şimdilik bana seviyelerden verilen şeyler ile yetineceğiz.
Önüme gelen yazılara tekrar odaklandım.
İlk olarak birinci seçenek olan özellik seçimine bakmaya karar verdim.
||||||
[Seç Bakalım!]
Güçlenmek için sabırsız mı hissediyorsun? 5. Seviye yerine hemen şimdi meslek seç!
Yaşananlardan Pişman mısın? Kompleks Kıtaya geldiğin ana geri dönüp yeniden başla ve ‘Geri Dönen’ ünvanı al!
Hayat kuralları canını mı sıkıyor? Asla acıkma ve susama!
Tehlikeli bir Kumarbaz mısın? Rastgele bir özellik almak için fal baktır!
Özellikleri tek tek inceledim.
‘Sınıf seçmek için beşinci seviye mi olunmalı? Bu çok yüksek! Hem, Hazar’ın hali hazırda sınıfı var gibiydi.. yani sınıfı olmadan mı öyle becerikli bir şekilde yay kullanıyordu? Veya.. sınıf seçme seviyesi kişiden kişiye değişiyor mu? Bu olay göründüğünden daha derin gibi..’
‘Geri dönmek mi? En başa mı? Hah! Tam kaybedenlere göre bir yetenek! İnsanı bulunduğu haline getiren yaşadıklarıdır. Tüm o tecrübeler sayesinde şimdiki haline gelmiştir.. tabii tüm anılarını koruyorsa olabilir ama…’
‘Oo bu çok etkili bir yetenek işte. Devasa cüssemden dolayı mıdır bilmem her zamankinden daha aç hissediyorum. Eğer her oturuşumda bir danayı gömmek istemiyorsam bu yetenek iyi olabilir.’
‘Rastgele bir özellik mi? Lan bu da cazip ha.. eğer şansım yaver giderse tek vuruşta binaları yok etmemi sağlayan bir yetenek alabilirim!’
Tüm bu yetenekler kendi başlarına değerli gibiydi.
Ancak bulunduğum durumda en çok dikkatimi çeken meslek olayıydı. Eğer doğru anladıysam bu meslekler Hayat ve Savaş olarak ayrılmalı. Yani hangisini seçersem o yönde gelişmeliyim. Ve burada görünecek kadar önemli olduğuna göre erkenden meslek seçmenin bir artısı olmalıydı.
Çok düşünmeden bunda kararımı kıldım.
Gurrrrrr.
Ancak o anda bir canavarın sesini duydum!
Sesin kaynağı ise.. midemdi.
‘Leş gibi açım..’
Gözlerimi açtığım o hayal meyal anlarda iki gün geçtiğini duymuştum. Yani iki gündür yemek yemiyordum..
‘Bekle, iki gün mü? Ama.. yeteneğin açıklamasında 10 saat işlevsiz kalacağım yazıyordu. Aslında bayılacağım da yazmıyordu.. o zaman neden iki gündür baygınım?’
Bu durum kafamı karıştırsa da midemden gelen delicesine sesler düşünmemi engelliyordu.
‘Aah sikerler!’
‘Acıkmayıp susamamayı seçiyorum!’
Bir anda yazılar gitti ve vücudumu ferah bi his sararken ayaklarım yerden kesildi.
“Ne oluyor lan?”
Aynı.. Delinin Kan Hattını aldığım zaman gibiydi. Tek fark, vücudumda öyle büyük vi değişim yoktu.
‘Harbi açlık susuzluk nasıl hissetmeyeceğim ben? Midemi falan mı sökecekler?’
Aşağı yukarı 5 saniye sonra tekrar yere indim
Bu sırada az önceki açlık hissi ve dudaklarımdaki kuruma hissi yerini daha sade, temiz bir hissiyata bıraktı.
“Oh, böyle daha iyi.”