Bilinmezin İçinde Bölüm 47 - Kötü, Kötüyü Kaçırmış
Bu şerefsiz kendine güvenerek çok fazla şey söylüyor.
Kahraman diye anılacağımı düşünürken beni kötü birisi olarak yargılıyor!
Mevcut duruşu ve görünümü ile baskıcı bir hava yayıyordu. Ancak bu baskıcı duruşu, korkutmaktan çok öfkelenmeme sebep oluyordu.
Özellikle seviye atladıktan sonra üzerimde bi cesaret, bi özgüven vardı. Bu adamı yumruk delisi edebileceğimi düşünüyordum.
Ancak arkasındaki dini grup nedeniyle bunu yapmam çok doğru olmazdı.
Çünkü bunlar tersine matruşka gibi. Birisini dövünce, daha büyüğü geliyor.
Yine de onun istediğini yapmasına izin veremem. Eğer üzerime saldırırsa iki tokat çekerim.
Bundan önce onu daha iyi tanıyabilmek için kafasının üzerindeki yazıları okudum.
[Kuzan Karasev Sv-6 (kötü)]
'Hmm demek 6. Seviye ve kötü birisi.'
Bu okuduklarımdan sonra yapacaklarım belli.
Olduğum yerde 180 derece döndüm ve.. ormana doğru koşmaya başladım!!
'Bu adam beni siker! 6 seviye ne lan!! Boss mu çağırdınız şerefsizler!!'
Evet güçlendim.
Evet arkanlarımdan daha güçlüyüm.
Ancak 2. Seviye yaratıklar bile o kuvvetteyse 6. Seviye birisi ne kuvvettedir tahmin edemiyorum.
O zehir büyücüsü bile büyük ihtimal bu seviyelerdeydi. Tek atan düzinelerce saldırı yapabilen birisi!
Yani hayır, onunla baş edemem!
Ormana tekrar daldığımda arkamdaki koşma seslerini duyabiliyordum.
"Tanrının gazabı, kafirlerin gölgesi gibidir! Kaçamazsın!"
Bu bağırış ile arkaya baktım.
'Oha!'
'Bu hız ne lan!?!'
Lavukla aramda 120 metre varken, bu mesafe şimdiden dörtte bir azalmış!
'Siktir!'
'Bi rahat verin be!'
'Daha yeni gözlerimi açtım insafsızlar!'
'Burası fantastik dünya falan değil! Aksiyon dünyası!'
Adamla aramdaki mesafe azalıyordu.
"Ya mümin kardeşim! Ben de Velen'e tapıyorum! Lütfen sakin ol!"
"KES!! YÜCE TANRIMIZIN ADINI O ZEHİR DOLU AĞZINA ALMA!"
Sözlerim onu sakinleştirmek yerine daha da sinirlendirdi!
'Ne yapıcam?'
Artık engelleme hakkım da olmadığından ona karşı koymam imkansız!
Bu gidişle beni yakalayıp o eskrim kılıcı gibi görünen şeyle şişleyecek!
'Arkamı dönüp savaşsam mı?'
Bu seçenek bir anlık aklımdan geçip sonra yok oldu.
O adamla dövüşüp kazansam bile hala ardındakiler olacaktır.
Burada uygulanabilecek iki seçenek var.
Ya bir şekilde kaçıp kurtulucam, ya da dönüp ona suçsuzluğumu ispatlayıcam.
Ancak tenimi gıdıklayan bu his beni yanıltmıyorsa bu adam beni yakaladığı gibi konuşmadan infaz edecek demektir!
'Medeniyetsiz piç!'
O anda aklıma sınıf seçimi geldi.
'Doğru!'
Eğer sınıfımı seçersem o zaman güçlenecektim!
Bu sayede onunla savaşamasam bile kaçabilirim!
'Delibaş sınıfını seçiy-'
Ancak düşüncemi tamamlayamadan sınıfın artılarını düşündüm.
Beni orantılı olarak güçlendirecek ama.. hızımı artıracak özel bi etkisi yok!
Bu durumda yine kaçamam!
Beynim hızla çalışmaya başladı.
Nasıl kurtulabilirim, nasıl dayanabilirim!?
'Bekle.. bu olabilir!'
Aklıma bir fikir geldi.
O anda göz ucuyla tekrar arkama baktım ve adamla aramdaki mesafenin 50 metreye düştüğünü gördüm!
'Yuh!'
Adam, üzerindeki kıyafetlere ve zırha rağmen çok hızlı geliyor!
Detaylı düşünmeye vaktim yoktu.
'Aykırı Büyücü sınıfını seçiyorum!!'
Bir anda vücudumu yakıcı bir his sardı!
Tüm kaslarım anlık olarak yanıyor, alev alıyor gibiydi!
Önüme birçok yazı grubu geldi ama onları umursamadım!
Vücudumu saran yeni hisse kendimi bıraktım ve tüm gücümle bağırdım!
"Rüzgarın Hiddeti!!!!"
Bu sözle beraber bacaklarım güçle doldu!
Tüm orman resmen gözümün önünden kayıyor gibiydi!
Sanki üzerimde 100 kiloluk bi ağırlık varmış da şimdi kaldırılmış gibi!
Arkama bakma fırsatım bile yoktu!
Çünkü o kadar hızlıyım ki önüme bakmadığım takdirde bi ağaca toslayabilirim!
"Hahaha tozumu yutun!"
…
…
…
10 dakika kadar koştuktan sonra nefes nefese durdum.
Ne kadar mesafe koştum bilmiyordum ama normalin kat kat fazlası olduğuna eminim!
Öyle ki sonunda ormandan bile çıktım!
Karşımda bir vadi yatıyordu.
Vadinin içinde dağılmış evleri görebiliyordum. Serenköy'ün aksine burası gerçek bir köy gibiydi.
Birbirine en yakın ev bile birkaç yüz metre mesafeye sahipti.
Nefes nefese olsam da dişimi sıktım ve vadiye doğru inmeye başladım.
'Hava kararıyor. Beni artık bulmaları zor olur değil mi?'
O herif hala peşimde olsa bile ne yöne gittiğimi bilmiyor olmalıydı.
Bunun yanı sıra konuşurken aramızda 100 metreden fazla vardı ve suratım dahil her tarafım kan içinde. Sonradan mesafe azalsa da koştuğumuz için detaylı göremez.
Yani beni çıkaramaz olmalı değil mi?
Tek yapmam gereken yıkanmak.. gerçi bu geniş omuzlarımdan yine de tanıyabilir ama şey, dünyadaki tek kaslı insan ben değilim.
'Umarım o adamın enerjisi benden fazla değildir.'
Böyle düşünsem de işimi şansa bırakmaya niyetim yoktu. O adam tekrar ortaya çıkmadan önce vadiye son kalan enerjimle hızlıca indim.
Neyse ki buranın duvarları veya korumaları yoktu. Basit bir yerdi.
Aksi takdirde böyle kanlı bir şekilde karşılarına çıksam curcuna kopardı.
O sırada olanları düşündüm.
'Ya ben ne zaman rahat edicem? Buraya gelirken böyle bir hayat beklememiştim. Günler süren araba yolculukları, kamp ateşi etrafında sohbetler, şehir surlarından dünyayı izlemek falan yani biraz daha günlük hayattan kesitler göreceğim sanıyordum. Ancak.. ancak sadece aksiyon görüyorum! Rahat olabildiğim en uzun süre 12 saati geçmiyor! Gerçek anlamda bu dünyada bir sorun olduğunu düşünmeye başladım..'
O karşılaştığım adamı düşündüm.
'Kendini tanrının izinde olarak tanıttı ama neden yöneliminde KÖTÜ yazıyor? Tanrıya inanan birisi saf ve temiz bir zihniyette olmaz mı? Hmm.. acaba beni gördüğü gibi öldürmek istemesi ile bir alakası olabilir mi? Tanrının adını kullanıp millete acı çektiren bir manyak mı yoksa? Veya.. belki de köyün o duruma düşmesi ile bir ilgisi olabilir mi? Sonuçta filmlerde böyle klişeleri çok görüyoruz. Tanrının adı altında kötülük yapan yozlaşmış din adamları.. eğer öyleyse iş daha basit olur. En azından olay benimle alakalı olmaz ve sıyrılırım.'
Ayrı düştüğüm grubumu düşündüm.
'Firdevs gil ne yaptı acaba.. görev hala duruyor yani şehre ulaşmamış olmalı değil mi? O şehir gerçekten o kadar uzak mı? 2 gündür nasıl varamadılar? Yoksa başlarına bir şey mi geldi.. ama yok öyle olsa görev de iptal olurdu. Yani en azından hayatta olmalılar..'
Görevin tamamlanıp tamamlanmaması umurumda değildi. Sağ salim şehre varsınlar da asıl önemli olan o.
Düzlüğe vardım.
Yukarıdan baktığımda burada tarlalar ve otlatma alanları var gibiydi. Ancak şimdi indiğim yerdeki otlar ve çimenler orantısız uzamıştı. Herhangi bir patika bile göremiyordum.
Dizime kadar uzamış otların arasında ilerlemeye başladım. Karşımda çok fazla ağaç olmadığından nereye gittiğimi rahatça sezebiliyordum. Şu anda minik bir tepenin önündeki kulübeye doğru ilerliyordum.
Başkalarına görünme riski beni korkutsa da peşimdeki adam daha büyük sıkıntıydı. Çabucak gizlenmem gerek.
Bu karşımdaki kulübe derme çatma görünüyordu ve bakımsızdı.
'Umarım terk edilmiştir.'
Oraya doğru ilerlerken içeride karşılaşabileceğim kişileri düşündüm.
Belki de terk edilmiş değil de sadece bakımsızdı ve orada fakir bir aile yaşıyordu.
Fakir insanlar anlayışlıdır değil mi?
Onlara basitçe vahşi bir hayvanın saldırısına uğradığımı söylesem bana inanırlar değil mi?
Yani kanları saymazsak kahraman vari bir auram olmalı. Krallık zamanının basit insanlarını kandırması çok da zor olmasa gerek.
Ben ilerlerken artık hava da tamamen kararmaya başlamıştı.
Aynı anda omuzlarıma da bir ıslaklık geldi. Daha sonra başka bir ıslaklık daha.
'Yağmur mu yağıyor?'
'Maşallah maşallah bereket.'
Vücudum ıslanmaya başladığı sırada kulübeyle de aramda 20 metre kadar kaldı.
Şimdi daha yakından bakınca, burası gerçekten terk edilmiş gibiydi.
Tahta pencereleri menteşelerinden sökülmüş şekilde sarkıyordu.
Kapı kapalı duruyordu ama yarısı yoktu.
'Hmm?'
'İçeride ışık mı yanıyor?'
Olabildiğince sessizce yaklaştım ve kırık kapıdan içeriye doğru baktım.
Kırık dökük ev eşyaları dışında boş görünüyordu.
O sırada, içeriden garip bir ses duymaya başladım.
Sanki.. bir tür ağlama sesi gibiydi. Ancak boğuk geliyordu.
Kafamı sesin kaynağına döndüğümde orada, karanlığın içinde bir gaz lambasının sönük ışığı ile suratı aydınlanan genç bir kız olduğunu gördüm.
Kız yerdeydi ve.. elleri kolları bağlıydı.
'Ne oluyor lan burda?'
Islanmış kısa saçları, yer yer morarmış olan yüzüne düşüyordu. Parçalanmış uzun tek parça eteği ve bu ağlayan ifadesi ile çok sefil bir durumda görünüyordu.
[Suzan Orwold Sv-0 (kötü)]
Bu gördüklerim beni şaşırttı. Kahrolmuş görünen bu kızın kötü birisi olmasını beklemiyordum.
O sırada kulübenin diğer tarafındaki karanlıktan adım sesleri geldi ve sesin sahibi kızın önüne kadar yürüdü.
Bu, yirmili yaşlarının başında görünen bir adamdı. Aşağı yukarı 180 boylarında gibiydi ve ışığın yansımasından gördüğüm kadarıyla çökük bir suratı vardı. Üzerinde bu çağın insanlarına ait olduğu belli olan standart bir kıyafet takımı vardı. Ceket ve şalvar vari bir pantolon.
[Yakup Taşhöyük Sv-1 (kötü)]
'Bekle.'
'Bu da mı kötü birisi?'
'Yani kötü birisi, başka bir kötü birisini mi kaçırdı?'
'Bu sistem.. miyop falan mı?'