Bilinmezin İçinde Bölüm 48 - Patates, Elma ve Soğan

Dışarıda yağmur artmaya devam ederken ve şimşekler de çakmaya başlarken, adamın ağzından ilk sözleri döküldü.

"Sebze sever misin Suzan?"

Kaba görünümünün aksine ince bir ses tonu vardı. Sözleri ise herhangi bir tehditkarlık yaymıyordu. Sanki gündelik bir sohbet içindeymiş gibiydi.

Suzan ağlamaklı ses tonuyla, "N-Ne?" diye sorguladı.

'Harbiden bu ne diyor la?'

"Sebze diyorum. Hani bilirsin, baban Kemal amcanın yetiştirdiklerinden."

Suzan, ağlamayı sürdürürken başını eğdi. Adamın gözüne bakmaktan kaçınıyor gibiydi. Sorusunu yanıtsız bıraktı.

Ancak adam buna aldırmamış gibi devam etti. "Herkese göre, sebzeler sadece doymak için yenilen, asıl tattan uzak ögeler. Bir yemeğe dönüştürülmek için pişirilebilir, baharatlanabilir ama tek başlarına tatlı olmaktan uzaktırlar. Tabii bahsettiğim tat şeker."

Adam belinden bir bıçak çıkardı.

Bıçağı gören Suzan irkilerek geriye doğru sürünmeye başladı. Ancak duvarın dibinde olduğundan bu ilerleyişi kısa sürdü. "L-Lütfen yapma Yakup!" ağlıyordu. "Lütfen daha fazla canımı yakma!"

Adam ona aldırmadı. Bıçağını kendi kıyafetinin koluna silmeye başladı. Üzerindeki bir şeyleri temizliyor gibiydi. Ancak karanlıktan seçemiyordum.

'Kan mı lan o?'

"Ancak bir istisna var." dedi sakin ses tonunu korurken. "Patates."

"Patates mi?"

'Patates mi?'

'Aa iç sesim ile kız aynı anda tepki verdi.'

"Evet, patates. Görünüm olarak ne kadar itici, şekilsiz bir sebze değil mi? Neyse ki sade bir tadı var." bıçağı silmeyi bıraktı. "Ancak biliyor musun, bu şekilsiz ve tatsız şey, aslında elma ile aynı tada sahip."

'Oha sen bunu nerden biliyon lan!?'

'Böyle şeyleri bilen köylü mü olur? Yoksa burada da mı google var?'

Suzan, anlamaz bi ifade ile ona baktı.

"Yani dış görünümleri farklı olsa bile, içlerinde ikisi de aynı tada sahip. Çok ilginç değil mi?"

Elindeki bıçağı bir anda Suzan'a uzattı!

Keskin tarafı yanağının altında hizalanmışken kız korkudan tepki bile veremiyor gibiydi.

"Peki acaba Suzan, dış görünüşü farklı olan ikimizin içinde de aynı şey var mıdır?"

Kız korkudan tir titriyordu.

Adam, açıdan tam göremesem de sinsi bir gülümseme takınmış gibiydi. "Sanırım bunu öğrenmenin tek bir yolu var."

-Anlık Görev: Suzan'ı Kurtar

Ödül: İşe Yarar Bir Bilgi, 50 XP

Koşul: Kemeraltı Köyü Muhtarının Kızı Suzan'ı, gerçekleri itiraf etmeden önce kurtar.

Tavsiye Edilen Seviye: 0~2

'Görev!'

Bir anda karşıma böyle bi yazı grubu çıkmasını beklemiyordum.

Hemen okudum.

'Yani bu kız Muhtar'ın kızı mı? Ve onu kurtarırsam bana işe yarar bir bilgi mi verecek?"

İşe yarar bilgiden kasıt nedir bilmiyorum ama 1. Seviye birisiyle baş etmek zor olmayacağı için okeydim. Yani çok zorlanmadan havadan bir ödül alabilicem. Ancak seviye önerisi garipti. Açıkça rakibimin seviyesi 1 idi. Ancak önerilen seviye 2 ye kadar çıkıyordu. Daha önceki Serenköy tecrübemden dolayı bu önerilen seviyeyi daha çok ciddiye almam gerek.. her halükarda o seviyedeyim tabii. Ve ekstradan bir sınıfım var!

Ah sınıf konusu.. bunu da düşünmem gerek. Her şey oldu bittiye geldi. Rahat bi nefes alsam kafa yorucam ama..

'Neyse önümüzdeki olaya odaklanalım.'

Yazıları bi tekrar gözden geçirdim.

'Hayret. Bu sefer 'minnettarlık' falan almadım. Görev yapınca genelde birileri bana minnettar olurdu.'

Ödül olarak sadece 'minnettarlık' aldığım için canım sıkılıyordu ama şimdi o yazı gittiği için daha da çok canım sıkıldı. Yani diğer bir deyişle, bu kız onu kurtarsam bile bana minnettar olmayacak..

'O koşul ne be öyle? Başkasıyla paylaşılamayacak bir sır mı bu? E paylaşsa ne olacak ki? Söylediği kişiyi öldürürüm olur biter?'

Birini öldürmekten bu kadar kolay bahsede bildiğimi görmek beni rahatsız etti. Ancak o kişinin elinde bıçak tutup milleti kaçıran ve KÖTÜ ibaresine sahip olan birisi olması beni biraz teselli edebildi.

"Anlatıcam! Her şeyi anlatıcam!!" Suzan'ın korkulu bağırışı ile dikkatim tekrar oraya çekildi.

'Hasiktir! Anlatırsa görev başarısız olur!'

Derin bi nefes aldım ve sakinleştim.

Ardından, kapıyı içeriye doğru ittim.

'GICIIIIR'

Eskimiş süngülerin gıcırdama sesi ortamı doldururken ikilinin bakışları bir anda bana döndü.

Şok olmuş bir ifadeleri vardı.

Yakup duruşunu düzeltti ve bıçağını bana doğru tuttu. "Sen de kimsin?"

O sırada bir şimşek çaktı ve akşamın karanlığını aydınlattı.

Baştan aşağı kanlı olan devasa vücudumu gözler önüne serdi.

"Sen.." adamın bakışları dalgınlaştı. "Sen ölümün elçisi misin?"

Onun bu sözleri üzerine aklım fikirlerle doldu. Tam da nasıl giriş yapsam diyordum.

"Hayır." Sırıttım. "Ben soğanım."

"Ne?"

"Az önce kendin de dedin değil mi? Patates ile elmanın tadının aynı olduğunu. Aslında, soğanın da tadı aynı."

Adam yutkundu.

Gülüşüm daha da genişledi. "Ben soğanım ve seninle aynı merağa sahibim. Gerçekten de tadımız aynı mı?" dudaklarımı yaladım.

Adam hızlı hızlı nefes almaya başladı. Çökmüş suratında rahatsız bir ifade oluştu. Ancak bu korku değil gibiydi. Daha çok.. pişmanlık mı?

"Hayır! Henüz erken! Daha intikamımı ağız tadıyla almadım!"

Gözlerini güçlüce sıktı ve bir an sonra açıp bakışlarını Suzan'a çevirdi.

Zorlama bir gülümseme gösterdi. "Görünüşe göre oyunumuz buraya kadarmış Suzan'cık."

Bir anda elindeki bıçağı o tarafa savurdu!

Kaşlarımı çattım.

"Rüzgar atılımı!" diye bağırdım ve o tarafa atıldım.

Adam bıçağı savurmaya başladığında bana yavaş görünmüştü. Ancak büyünün adını bağırınca adeta bir salyangoza döndü!

'Çok yavaş hareket ediyor!'

'Hayır dur! Ben çok hızlıyım!'

Bir anda adamın yanında bittim!

Savrulan kolunu havada yakaladım!

Adamın bana olan bakışları şok içindeydi.

Artık zaman normale dönmüş gibiydi.

O anda bir kırılma sesi duydum ve avucumun içinde bir şeyin ezildiğini fark ettim!

"Aaağh!" Adam acıyla çığlık attı.

Bıçak elinden düştü.

'Ah istemeden oldu.'

Adamı bırakıp 'hafif itiş' dedim ve hafifçe geriye ittirdim.

Ancak bu itişim ile adam geriye savruldu!

'Oha!'

'Bu güç ne lan!?'

Başta aniden başka sınıfı seçtim diye üzgündüm ama şimdi performansını görünce tüm üzgünlüğüm gitti!

Çok hızlıyım!

Çok güçlüyüm!

Çok dayanıklıyım!

Çok büyülüyüm (sahte de olsa)!

Diğer sınıfı seçsem nasıl olurdu bilmiyorum ama şu anki sınıfım beni fazlasıyla tatmin etti.

Tabii karşımdaki bu adamın sınıfı dövüş sınıfı mı bilmiyorum ama çok da fark etmez.

En başta o 6. Seviye adamı bile geride bırakmam her şeyi anlatıyor.

Açıklamadaki "vücudunla yaptığın en ufak saldırı bile en yüksek hasarı' verir yazısı harbiciymiş!

Adam kolunu acıyla tutarken zorlukla ağzını açtı.

"Lütfen! Beni öldürsen bile en azından o sürtüğü de öldür! O.. o yaşamayı hak etmiyor!!"

"Buna ben karar veririm patates." dedim sırıtırken. Onun kötü birisi olduğunu öğrendiğimden beri sempatimi kaybetmiştim.

Yine de intikamdan ve bu kadar şeyden bahsettikten sonra onu biraz dinleyesim geldi.

Sonuçta kim iyi bir hikayeyi dinlemek istemez ki?

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar