Bilinmezin İçinde Bölüm 55 - Çekici Olmak Başa Dert

Çadırdan çıktığım gibi Timar’ın birisi ile konuşmakta olduğunu gördüm. Bu kişi, daha önce bana şaşkın şaşkın bakan kızdı.

“Uygun bir yerde olsun. Eğer yoksa, en azından asker çadırlarından uzak olduğuna emin ol.”

“Siz nasıl buyurursanız efendi Timar.” dedi kız onaylarca başını eğerken.

Daha sonra Timar bana döndü. “Efendimizin onayını nasıl aldın bilmiyorum ama bu gece bizimle kalman gerekecek gibi.”

Sırıttım. “Sen neden bahsediyorsun? Burada onayı alınan benim.”

“Ne?” Timar anlamaz bir ifade takındı.

“Prenses benden bu gece kampta size eşlik etmemi ve güçlü kollarım ile tehlikelerden korumamı istedi.”

Beni baştan aşağı süzdü. “Rahat ve eğitimsiz duruşuna rağmen fazla özgüvenlisin. Hıh.” sözleri bittiği gibi yere tükürdü. Ardından sert bakışlarını gözlerime dikti. “Burada kalmanın asıl sebebi ne bilmiyorum. Ancak canın yansın istemiyorsan, askerlerimin çadırlarına çok yaklaşma.”

“Öyle mi? Neden ki?”

Bakışları daha da sertleşti. “Yaklaşma diyorsam yaklaşma işte.” daha sonra ardını döndü ve kampın içine doğru ilerledi.

Onun uzaklaşan görüntüsünü izlerken konuştum. “Bu herif her zaman böyle huysuz mudur?”

“Lütfen öyle düşünmeyin.” dedi sarı saçlı kız çekingen bir sesle. Bakışlarımı ona çevirdim. Maviş gözleri bana bakarken adeta parlıyor gibiydi. Tanımadığım biri tarafından bu kadar ilgi görmek benim için ilkti.. yok aslında tanıdığım insanlar bile bana daha önce hiç bu kadar ilgili bakmazdı.

Kız devam etti. “Efendi Timar aslında çok anlayışlı birisidir. Size neden böyle sert davranıyor bilmiyorum. Acaba canını sıkacak bir şey yapmış olabilir misiniz?”

“Nefes almak dışında yaptığım ekstra bir şey olmadı.”

Ona bakarken gülümsedim. İlk hayranım olduğu için biraz samimiyet duyuyordum. “Böyle sizli bizli konuşmak garip oluyor. Benim adım Kağan. Senin adın nedir?”

Kız şaşırmış gibiydi. Sol eli ile yüzüne düşen bir perçem saçını kulağının arkasına attı. Çekingen gülümsemesi ile, “B-Benim adım Tenahi.”

“Memnun oldum Tenahi. İsmin bana bir şeyler çağrıştırıyor ama çıkaramadım. Bir anlamı var mı?”

Şaşkın ifadesi ile biraz düşündü. “Bildiğim kadarıyla yok efendim. Bana bu ismi efendi Timar verdi.”

“Ne? Burada işçilere ismini patronları mı veriyor?”

“Hahaha.” Kız ağzını kapatarak hafif bir kahkaha attı. “Hayır hayır. Öyle garip bir şey olur mu? Burası Servian Krallığı değil.”

‘Ne? Bekle.’

‘Yani gerçekten patronların çalışanlara isim verdiği bir krallık mı var? Olaya gel..’

“Efendi Timar, beni ve diğer birkaç çocuğu yetimken aldı. Kendimizi bildik bileli onun yanındayız.”

‘A yani bu kız normal bir çalışan değil.. kadrolu çalışan.’

Daha sonra kız bir yöne doğru ilerlemeye başladı. “Hadi, çadırınızı hazırlayalım efendi Kağan.”

Onu takip ettim. “Şu ‘efendi’ kelimesini de çıkarsak?”

“Ama nasıl oluur? Siz majesteleri prenses ile görüşebildiğinize göre efendi olmalısınız. Size nasıl çok samimi seslenebilirim?”

“Olaylar düşündüğün gibi değil ya.” dedim geçtiğimiz sırada etrafı izlerken. Prensesin çadırını saran diğer çadırlar çoğunlukla askerlere ait gibiydi. Çünkü en dıştakilerin aksine biraz daha lüks görünüyorlardı. En dışta ise 4 büyük çadır vardı. Tahminimce bunlar da işçilere veya depolama için olan yerlere aitti.

“Ben sadece kavga etmek için çağırıldım. O içerideki kıl kuyruğu dövücem.”

“Ne!?’ kız bir anda durup şok olmuş bir ifade ile bana döndü. “Efendi Berke ile mi dövüşeceksiniz!?” ancak bir an sonra kız yaptığı hatanın farkına varmışcasına tedirgin bir ifade takındı ve etrafına baktı. Çevredekiler bize doğru dönmüştü.

“Şu barbar, Efendi Berke ile mi kapışacakmış?”

“Cahil bir barbar, kılıç ustası ile nasıl baş edebilir ki?”

“Canına mı susamış bu?”

“Oo eğlence olacak gibi!”

“Ne zamanmış?”

Birçok ses yayılmaya başladı.

Kız önüne döndü ve hızla ilerlemeye başladı. Ben de takibime devam ettim.

Kısa sürede askeri bölgeden çıkıp işçilerin olduğu dış kısma geldik. Büyük bir çadırın önündeydik.

Ancak kız içeri girmeden önce durdu.

Yüzünde endişeli bir ifade vardı. “Gerçekten Efendi Berke ile mi dövüşeceksiniz?”

“Hayır.”

Kız bu cevabım ile rahat bir nefes aldı.

Daha sonra sözüme devam ettim.

“Bunun bir dövüş olması için iki taraflı olması gerek. O yüzden dövüş yerine dayak desek daha doğru olur.” Ellerimi birbirine vurdum. “Onu kaşarlı tostun ortasındaki kaşarın kıvamına getiricem.”

Kız tekrar şok oldu. “B-Bunu yapmamalısın.. ölürsün!!” sesinde korku vardı. Beni gerçekten düşünüyor gibiydi.

Ancak niye bu kadar korktuğunu anlamadım. O sadece beşinci seviye birisi değil mi? Eğer hesaplamalarım doğruysa ben şu an neredeyse yenilmez birisi olmalıyım. En azından beşinci seviye birisinin karşısında.

Kafasını göğsüme doğru yaklaştırdı. Gizlice bir şeyler söyleyecek gibiydi. Tabii bu hizada olmasının sebebi küçük boyu ile en uzak buraya gelebilmesinden. Boyu 1.60 kadar bir şeydi.

Fısıldamaya başladı. “O çok güçlü! Prensesin malikanesinde düzenlenen turnuvada diğer yüzlerce kişiyi yendi! Ve yendikleri, krallıkta adı duyulmuş insanlardı! Kaplandiş Karzon, Ayıboğan Yusuf, Kertenkele Hüseyin ve bunlar gibi birçok ünlü ismin işini bitirdi!”

Sırıttım. “E ben de çok güçlüyüm. Bu saydıkların kim bilmiyorum ama hepsinin tek tokatlık işi olduğuna eminim.”

“Hayır anlamıyorsun! O adam-“

Elimle başını okşadım. “Yeterli Tenahi.”

Kız bu hareketim ile fısıldamayı kesti.

“Beni düşündüğün için teşekkür ederim.” elimi çektim.

Kızın yüzünde garipser bir ifade oluştu.

‘Hmm? Elimi çektiğim için rahatsız mı oldu?’

Elimi tekrar kaldırdım. “Kafanı tekrar mı okşamamı istersin?”

“Y-Yok.” dedi kız ve yüzündeki garipser ifade ile büyük çadırın içine yöneldi. “Beni burada bekleyin lütfen.”

Ben de dediği gibi beklemeye başladım.

‘Çok muhteşemim ya. Sadece kafasını okşayarak bir anda sakinleştiri verdim. Resmen insanlara güven aşılıyorum. Ancak.. o garipser ifadesinin sebebi neydi ki acaba? Yediği bir şey mi dokundu?”

“Dostum..” yandan bir sesleniş geldi.

Dönüp baktığımda bunun benim yaşlarımda bir oğlan olduğunu gördüm. Turuncu saçları paspas gibi suratına dağılmıştı. Saçlarından gözlerini seçmesi zordu. Çilli bir suratı vardı. Diğer işçiler gibi giyinmişti.

“Sen az önce yetişkin bir kızın kafasını çocukmuş gibi mi okşadın?”

Bu sözler ile bir ona bir de kızın az önce kaybolduğu çadır girişine baktım. Sonra tekrar oğlana baktım. “Şey, hoşuna gitti gibiydi.”

Elimi kaldırdım. “Senin de kafanı okşamamı ister misin?”

Çocuk refleks gibi görünen bir hareket ile boynunu geri çekti. “Yok kalsın. Teşekkür ederim.. senin kız arkadaşın yok değil mi?”

Bu soruyu duyunca şaşırdım.

‘Neden birden bire böyle bir soru soruyor?’

“Yani evet, yok.” Onu bi süzdüm.

‘Lan bu yoksa bana mı yürüyecek!?

Hemen ekleme yaptım.

“Erkek arkadaşım da yok.”

‘Bekle bu yanlış anlaşılabilir!’

“Yani olmasın.”

Oğlanın omzuna elimi koydum. Ciddi bir ifade takındım. “Ben kadınlardan hoşlanıyorum.”

Çocuğun yüzü buruştu. “Bu.. güzel?” Omzundaki elimi itti ve hızlı adımlarla çadıra girdi.

‘Huff. Süper güçlü kaslarım sadece kadınları değil, herkesi baştan çıkarıyor gibi. Çekici olmak başa dert doğrusu.”

Bir hata mı var? Şimdi bildir! Papara: 1733808570(Tıkla, Kopyala)
Yorumlar

Yorumlar

Novel Türk Yükleniyor