Paraxis Oyunları Bölüm 13

"THOMASSSSSSS!! " Meya'nın yüreğimi delen içler acısı sesi beynimde yankılanıyordu. Kendi araçları bizimkilerle çakışan bir adam şimdi de içimizden birini öldürmüştü. Affedilemez.. O an Thomas'ın intikamını almak için ant içtim. Yağmur damlaları eğik düzlemde akarken ufuktaki yarıktan dışarı çıkmaya başlayan tuhaf varlıklara çarptı gözüm. Kalbim küt küt atıyor, nefesim daralıyordu bu yoğun havada. Şu an tutunduğum kolon parçası olmasaydı ya o şeylere yem olurdum, onlar gelmeden aşağıya düşer bir sinek gibi ezilirdim. Yumruğumu sıktım. O kadar sıktım ki her üç günde bir kesip düzenli baktığım tırnaklarım bile etimi delip kanımı akıtıyordu. Ağzımdan bir kaç sessiz ama öfke dolu kelime mırıldandım.

"çok güçsüzüm... dostlarımı bile koruyamayacak kadar çok güçsüzüm... " Meya üzerinde bulunduğu küpün hareket edip çok daha az eğik bir tahta düzleme onu bırakmasıyla orada kahr çekmeye devam ediyordu. Marto'ya baktığımda küpü çok fazla kullandığı için yorulmuş, tükenmişti. Kaito dikkatlice sürünüp onun yanına geldi.

"Marto, sen iyi misin? "

"Hah, hahh, iyiyim, sadece biraz yoruldum, hahh.. "

"Takımı koruma ve kıçımızı kurtarma işlerinin korumasız bir kuş yavrusu gibi Marto'ya bıraktık.... Daha kendi sorumluluğumuzu bile alamadığımız için yaralı bir dostumuz öldü, buna dayanamıyorum... " Nou boş, anlamsız gözlerle ufuğa bakıyordu. Samantha ve Kim Jinwoo da pek iyi değildi. Her biri depresif bir hâle geçmiş tutunuyorlardı. Radyo Kulesinin etrafını bir Ki duvarı kapladı o sırada. Sarı, yarı şeffaf ama belli ki dayanıklı bir duvardı.

"Kaybettik Marto, üzgünüm. Hiç birimiz bir işe yarayamadık.. " Kaito sürekli soluklanan ve gözlerini açık tutmakta bile zorlanan Marto'yla konuşuyordu. Takım ölmüş müydü acaba... Bu gece hayatta kalma olasılığımız ne kadar ki acaba? Ufukta bize ilerleyen canlılar insan üstü bir güçte gibi duruyorlar. Sıradan hayvanlar değiller bunlar ama, daha çok kuş ve sürüngen gibiler. Büyük korkutucu sürüngenler.

"Evet Marto yanımızda olmayabilir, ama ilk turu sadece Marto sayesinde geçmedik değil mi! " yatay taştan kolon üzerinde ayağa kalkıp konuşuyorum. Herkesin gözü bende. Normalde böyle bir durumda utancımdan yerime oturur bir daha kimseye bakmazdım ama durum ciddi. Duyguları bir kenara bırakıp savaşçı bir ruhla konuşuyorum.

"Aramıza yeni katılmış yaralı bir dostumuzu kaybetmemiz bizi büyük bir bozguna ve hüzüne uğrattı. Hepimiz çökmüş durumdayız, evet. Ancak Thomas'ın bize inandığı bir yolda öldüğüne tanık olduk! Thomas daha önceden de yaralarıyla savaşmayı bırakıp pes edebilir ve bizi büyük bir yükü taşıma zorluğundan kurtarabilirdi. Yine de bize inandığı için, biz ona inandığımız için bunu yapmadı. Eminim hayatta olsaydı başka bir durumda da kendini feda edebilirdi. Şimdi size soruyorum, Thomas bizim pes edip canavarlara yem olmamız için mi öldü!? " Nou gibi diğerlerinin ciddi olduğunu görüyorum. Her biri kaşlarını çatıp dikleşiyorlar. "Sabah 6'ya kadar hayatta kalmamız lazım Doslarım! Ve bunu yapmanın yolu ağlamaktan değil savaşmaktan geçer! KALKIN! "

Herkes bir kahraman gibi ayağa kalkıyor. Nou, Samantha, Kaito, Kim Jinwoo, Hirito, Yo Dojin, Gooru. Marto yere yığılmış enerjisini toplarken gururla gülümsüyor. Meya ise nedense ayı izliyor.

"Peki planımız ne Kataki? " Kim Jinwoo soruyor. Ah, işte o kadarını düşünmemiştim...

"Öncelikle bu eğik düzlemde kalmaya devam edersek eninde sonunda yıkılıp aşağı düşecek ve hepimiz öleceğiz. Bu olmadan önce kalabileceğimiz başka bir yer bulmalıyız. "

"Hohoooo, benim sevimli Oyuncularım kararlı mı olmuşlar Hehehehe. " Loyd Baryus arkamdan aniden çıkınca korkudan yere düşüyorum. "Yine de hayatta kalmanız çok zor. Yine de bir yolu var... "

"NE! CİDDEN Mİ!? " Gooru sevinçle soruyor.

"Evet, cidden bir yolu varrrr. Ama biraz tuzlu olacak.. " Loyd tırnaklarını törpülüyor.

"N-NE KADAR İSTERSEN VERİRİZ, SADECE BİZİ BURADAN KURTAR LOYD BEZELYE! "

"BEZELYE Mİ! SENİ AHMAK, OYUNDAN ATILMAK İSTEMİYORSAN ADIMI DÜZGÜN SÖYLE! " Baryusun saçlarının arasından uzun sarı boynuzlar aniden uzuyor ve öfkeli gözleri kızıl oluyor. Korkudan titreyen Gooru mırıldanıyor.

"L-loyd Baryus... "

"Eh, sonunda. Öhm, yolu söylemem için size teklifimmmmm.... " aniden hepimizin karşısına bir panel çıkıyor. Oh hayır, ŞEYTAN HERİF!

"5 BİN PARAX MI!!! " Kaito dudaklarını buruşturup Baryus'a bağırıyor.

"Mmmm, tatlı pastalarım için biraz tuzlu. Ama 9 can için çok ucuz değil mi ha? " aslında 1 Parax'ın ne kadar değerli olduğundan hâlâ emin değilim, ama ilk tur yendiğim kişiler sayesinde 150 Parax elde ettim.

"Toplam ne kadarımız var? " herkes sahip olduğu Parax'ları söylüyor. Böylelikle toplam Parax..

"1500 Parax mı. Yeterli değil. " herkes tekrardan çöküyor.

"Eh, sanırım size yolu söyleyemeyeceğim. Şansınıza küsün Pastalarım! " Loyd yok olunca ortam sessizleşiyor. Ah, lanet Loyd, hem bize yolu söylemiyor hem de zar zor yükselttiğim morali tekrar düşürüyor.

"Loyd'un bize söyleyeceği yola ihtiyacımız olabilirdi, ama yolu bilmememiz yolu öğrenemeyeceğimiz anlamına gelmiyor! Hadi bulalım. " Nou tekrar ayağa kalkıyor ve etrafa bakınmaya başlıyor. Ben de aynısını yapıyorum. Teker teker Nou'yu taklit etmeye başlıyoruz. Şu anda devasa yemek salonunun yarısı kırıldığı için eğik kaldı ve yağmur sularından dolayı dikkatsiz bir hamleyle kayıp aşağı düşebiliriz. Tahta zeminin aşağı sarkık kırmızı halısı kuru toprakla kaplanmış tabanı ıslanıp çamurlaşmış ayakkabı tabanlarımızla kahverengiye boyanıyor. Yarısı kalmış dev masa aşağı doğru sallanırken biraz itmemle kayarak düşüyor. Sırılsıklam olmuş kravatım

Ve yırtılmış takım elbiseme bakıyorum. Üstümdeki takım elbise savaşırkenki hasarlarıma ve suyun sürekli çarpışının yıpratıcı gücüne dayanamayıp yırtık pırtık kalmış. Kollarımı örten kumaş parçaları bedenime yapışıp sardığı için rahat hareket edemiyorum. Onları tek hamleyle yırtıp attığımda çıplak kollarımın biraz daha kaslanmış olduğunu görüyorum. Uuu, bir milimetrecik belki ama ben o farkı görebiliyorum, hehe. Yukarı tırmandığımda kırılmış zeminin kırılma noktasını uzun ince demir silindirlerin tuttuğunu, ama bunların da fazla dayanmayacağını fark ediyorum. Tahmin ettiğim gibi, her an yıkılabilir. Yaşlı Adamın yaptığı saldırı ne kadar güçlü acaba? Veya neye benziyor? Belli ki fiziksel bir görünüşü olan bir saldırı, aynı Kaito'nun Zincirleri veya Marto'nun küpleri gibi. Ki'yi göremesem de hissedebilmem beni diğerlerine göre hem avantajlı hem de dezavantajlı yapıyor.

"Hey, Nou ve Gooru. Şuraya bir el atar mısınız? "

"Hemen geliyorum. " diyor Nou.

"Hee, noldu? " diyor Gooru sorgulayarak. Üşendiğinden düzgün bir cevap vermezsem gelmeyebilir.

"Bir çıkış bulmuş olabili-

"GELİYORUM! "

Sanırım Gooru bu yağmurdan kaçma konusunda hepimizden daha istekli.

"Bu molozların altında bir çıkış olabilir, çünkü düşünürsek bu taraf kulenin evinin altındaki zemini tutan kalın demirlerle dolu. Demirler kare bir şekil oluşturduğu için ortasında kalan asansörü tutan ipler yaklaşık dört metre ötemizde. Belki asansörün etrafında onu çeviren bir alan daha olabilir. "

"Öff, kafam almıyor böyle şeyleri. Söyle bana ne yapmalıyım? "

"Bu molozları kaldırmada bana yardım edin. "

"Pekala, hadi başlayalım. " diyor Nou ve hep birlikte beton parçalarını taşıyıp aşağıya fırlatmaya başlıyoruz. Teker teker taşıdıkça aralığı daha rahat görebiliyorum. Sonunda kopma noktasında sadece tutan kalın demir silindirler kalıyor. Demirlerin arasında bir insanın zar zor sığabileceği bir aralık var ama çok karanlık. Cep telefonumun ışığıyla araya bakıyorum. EVET! ORADA BİR ZEMİN VAR!

"HEY! ÇIKIŞ BURADA! "

Herkes başımıza toplanıp ışık tuttuğum yere bakıyor. Üç metre kadar altımızda metal bir zemin var. Metal zemin kare şekli çizmiş ve ortasında da asansörün geçebileceği kadar geniş bir boşluk bulunuyor. Hatırladığım kadarıyla asansörde bir tuş daha vardı ama ne olduğunu bilmiyordum. Yüksek ihtimal bu katta da durabiliyor.

"Önce kim inecek? "

"BU DA SORU MU! " Gooru iki demirin arasından karnını sıkarak geçip aşağı atlıyor ve yüksek bir sesle metal yüzeye iniyor.

"Şşşşş, salak herif adamlar sesi duyacak. " Kaito Marto'yu omzundan destekleyip dikkatlice aşağı sarkıtıyor ve Gooru da onu tutup yere yaslıyor.

Birer birer aşağı inerken geriye ben ve Meya kalıyoruz.

"Hey Meya, aşağı inmeyecek misin? "

Meya bir taşın üstüne oturmuş aya bakıyor. Ayışığıyla göz altlarının ağlamaktan şiştiğini görüyorum. Göz yaşları da kurumuş. Sonuçta aramızda Thomas'ı en iyi tanıyan kişi Meya'ydı. Aniden yer sarsılıyor ve demir silindirlerden biri kopuyor.

"Hadi Meya, hızlı olmazsan burası çökecek! "

"...."

"MEYA! "

İki demir arasından aşağı sarkarken son kez Meya'ya sesleniyorum. Gittikçe daha çok demir kopuyor ve aramız açılıyor.

"MEYA! BİZİMLE GEL! "

Hassiktir. Konuşmam Meya'yı etkilemedi mi acaba.

"MEYA! BURASI ÇÖKMEK ÜZERE! THOMAS SENİN İÇİN ÖLDÜ! " açık konuşmam lazım. Bu ne kadar kalp kırıcı olsa da yapmazsam birilerinin kalbi değil her yeri kırılabilir.

Gooru beni ayaklarımdan aşağı çekiyor ve metal zemine düşüyorum.

"LANET! MEYA HÂLÂ ORADA! MEYA-

Demirler tamamen kopuyor ve az önce üzerinde durduğumuz alan aşağı yıkılıyor. Etraf tamamen toza boğuluyor.

"meya.. "

"Onun seçimiydi Kataki, sen denedin." Nou omzumu sıvazlıyor. Meya'yı da mı kaybettik... Daha ne kadar kişi kaybedeceğiz.

"O... Ölmedi. " Marto önündeki Takım paneline bakıyor ve tozların arasından biri çıkıyor.

"Evet, bu benim seçimim. Sizinle gelmek istiyorum. " Meya tekrar akan yaşlarını siliyor. 9 kişiyiz. Saat 8:10. Hayat zor diye düşünürken yakında tamamen cehenneme dönüşecek.

Bir hata mı var? Şimdi bildir! Papara: 1733808570(Tıkla, Kopyala)
Yorumlar

Yorumlar

Novel Türk Yükleniyor