Valerien Bölüm 6
Crane bölgeden uzaklaşmıştı ve kendi bölgesine gitmek için mağaranın içinden geçti. Çürük ağaçlar ormanına giriş yaptıktan sonra karşısında G1’i gördü.
—Biraz geciktin, dedi G1.
Crane asık suratıyla G1’e yaklaştı.
—Bazı problemler çıktı da...
—Nedir o sorunlar?
—Beni peşinden yolladığın adam üst insan olma şerefine nail bile değildi. Bana yalan mı söyledin? O adam nasıl bir Valerien olabilir? Nasıl Lonalion bu adama yenilebilir?!
—Bu düşünceler aklına nasıl girdi merak ediyorum doğrusu, diye sordu G1 sakince.
—Sevgi için dövüşüyordu. Bundan eğlenmiyordu ve her şeyi çok ciddiye alıyordu. Kafasında gelişmek yoktu. Yalnızca ailesini korumak istiyor!
—Sırf sevgi için samaşması onun gelişemeyeceği anlamına gelmez. Sevgi ucu çok açık bir duygu. Hepimiz sevgi için savaşırız. Kimi kendisini sever kimi ise dövüşmeyi, kimisi ise bu dünyaya hayrandır. Sen kendini seviyorsun. Gelişmeni görmek istiyorsun.
Crane kafasını sağa sola salladı.
—Hayır! Demek istediğim önemsediği birileri vardı. O kişiler onu eninde sonunda onu zayıflatacak. Aşık bile olmuş olabilir!
G1 şaşırdı.
—Bu çok farklı bir konu.
—Nasıl olursa olsun bu benim felsefeme ters, dedi ve kafasını yukarı kaldırdı, onu öldüreceğime kendime yemin ettim, dedi.
G1 güldü.
—Üzgünüm ama herkes senin felsefene göre yaşayamaz. Adı üstünde “senin” felsefen. İstersen onu öldürebilirsin. Bu felsefeni daha da güçlendirebilir.
—Marko’yu öldürmem için bana yol göster.
—Senin felsefeni ben mi kanıtlamalıyım?
—Gelişemeyen tüm insanları öldürmek istediğini söylemiştin. Yoksa yanlış mı hatırlıyorum?
—Doğru hatırlıyorsun. Ama unuttuğun bir şey var. Bu adamların gelişemediğine karar veren sensin. Senin felsefen buna karar verdi. Ayrıca sadece bir adam için yardımcı olamam. Yardımım yalnzca ziyan olur!
—Sadece Marko ile sınırlı kalacağımı sana düşündüren nedir?
G1 meraklandı ve dikkatle Crane’e baktı.
—Ben tüm Valerien ailesini öldürmeyi planlıyorum!
G1 düşündü.
Crane ise “Ne düşünüyorsun, yardım edebilir misin?” diye sordu.
G1 gülümsedi.
—Aslında bu senin düşündüğün “gelişim” anlayışının bir kısmı doğru. Üst insanlar başkalarının kanlarını tüketerek güçlenebilir.
Crane merakla dinlemeye devam ediyordu.
—Ran ailesi neden en güçlü biliyor musun?
—Neden?
—Çünkü onlar Dean’in en yakın akrabaları.
“Dean” ilk üst insandır. Şuanda bir sonraki seviyeye en yakın kişidir. Kendisi 80 yaşında olmasına rağmen genç bir vücuda sahiptir. Eskiden Ran ailesinin liderliğini yapardı fakat sonradan ailenin başından ayrılıp ormanın derinliklerine gitti. Tüm aileler ile bağlantısını kesti. İnsanlarla iletişimi olabildiğince azalttı. Doğa ile iç içe olmayı hedefledi. Kendisinin başında olduğu bir topluluk oluşturdu. Bu topluluk üst insanların huzurundan sorumlu oldu. Kurallar o zaman ortaya çıktı. Dean uzun zamandır gözükmüyordu fakat çoğu şeyin bilgisini alıyordu. Emirler yağdırıyorken aynı zamanda gelişimin anahtarını arıyordu.
Namı değer “En Güçlü Üst İnsan!”
Lonalion ne kadar güçlü olarak görünmüş olsa da bunun tek sebebi Dean‘in ortalıkta gözükmemesiydi.
Crane;
—Şaşırtıcı, dedi.
—Gelişimde kan bağının öneminin bulunduğunu düşünüyorum. Kendimizi onun soyundan birine dönüştüremeyeceğimizden dolayı kanımızı onların kanı ile karıştırmalıyız.
Crane ikna olmamış bir yüzle;
—İyi hoşta Ran ailesi ölmedi mi? Onları bulup kanlarını nasıl alacağım, diye sordu.
G1 gülümsedi.
—Bu çok yaygın bilinen bir yalan.
Crane şaşırdı.
—Yaşıyorlar ve saklanıyorlar.
—Saklanmak mı? Onlar mı? O güce sahip olup da saklanıyorlar mı?
—Ne büyük yetenek israfı, değil mi?
Crane sinirlendi. Ciddi bir ses tonu ile “Neredeler?” diye sordu.
—Sakin ol. Her ne kadar saklansalarda şuan senden daha güçlüler. Onlarla barışçıl olman gerekiyor.
G1 ile Crane’nin sohbeti uzadıkça uzadı. Bütün gece Ran ailesini konuştular. Crane güneşin ilk ışıkları ile beraber Ran ailesinin sakladıkları inden çıkarmak için yola çıktı.
G1 ise çürük bir kütüğün üstünde yalnız oturuyordu. G1’in ekibinden olan kadın G1’in yanına yakınlaştı.
—Uyandın demek ya Annie?
—Daha ne kadar süre boyunca G1 saçmalığına devam edeceksin?
—Birazcık eğlendim. Artık bizim de harekete geçme zamanımız geldi. Yavaş yavaş şehre sızmaya başlayalım.
G1 gülümsedi.
Annie;
—Hadi kaldır şu kıçını, dedi.
G1 olarak bilinen bu gizemli kişi yolculuğuna başlamak için hazırdı.
...
Ormanın derinliklerinde küçük bir kulübe vardı. Bu kulübe ormanın en sonlarında gizlenmişti. Bir ağacın üstünde kafasına kapüşonunu geçirmiş bir adam oturuyordu. 1.70 boylarındaydı.
Ağacın aşağısına 1.89 boyunda, saçı kısa ve oldukça kaslı bir adam geldi ve bağırdı.
—Nille! Ormanın içerisinden buraya gelen birisi var!
Ağacın tepesinde oturan kişi Nille Ran yani Ran ailesinin en küçük çocuğuydu. Tabi artık çocuk demek doğru olmazdı.
Nille dalın üzerinde ayağa kalktı
—O zaman neden halletmiyoruz Roman, dedi gülümseyerek.
Ağacın altındaki kişi ise Roman Ran’dı. Ran ailesinin en büyük çocuğuydu. Nille ışık hızıyla ağaçtan aşağı atladı. Üstüne sinen tozları elleri ile silkeledi.
Nille esnedi ve “Nerede kalmıştık.” dedi...
Crane ayın ışığı altında ormanın içinde yürüyordu. Etrafında köpekler, ağaçların üzerinde dolaşan sincaplar dikkatini çekiyordu.
—Ne kadar da acınası, dedi Crane.
Crane’in yaşadığı yerde kendisinden başka canlı bulunmuyordu. Bu sebeple Crane canlılara alışkın değildi. Crane kendinden emin bir şekilde yürümeye devam ediyordu.
Ağaçların üzerinden sesler duymaya başladı Crane. Bu seslerin bir insana ait olduğundan emindi. Yerdeki kurumuş yaprağın üzerine bastı ve olduğu yerde durup kafasını yukarı kaldırıp etrafa baktı.
—Bu kadar güce sahip olup saklanmak ne kadar da ezikçe, diye fısıldadı kendi kendine.
Crane olduğu yerde durmaya devam ediyordu fakat etrafının sarıldığını hissediyordu.
Crane iki ellerini de kaldırdı ve “Buraya savaşmak için değil, anlaşma yapmak için geldim.” dedi.
Ormanın içinden ses çıkmadı...
—Kendi kendime mi konuşuyorum?
Fakat bu saçma olurdu. Crane hislerine oldukça güveniyordu.
Ormanın uzağında bir silüet göründü.
—Sonunda ortaya çıkıyorsunuz.
Crane beklemeye devam ederken silüeti analiz etmeye çalıştı.
Kısa boylu biriydi. Daha da yaklaşınca yüzü de göründü. Gelen Nille’di. Tek başına gibi gözükse de etrafının Ranlarla dolu olduğunu biliyordu Crane.
Nille yaklaşıp;
—Kimsin sen, diye sordu.
Nille’in sesi derinden geliyordu. Ciddi bir tavır takınmıştı.
—Eskiden Stella ailesinde bulunan şuan ise kuralsızlardan biriyim.
Ne kadar Stella ailesinin ismini vermek istemese de bir ailenin isminin ona yardımcı olacağına inanıyordu.
Nille kafasını hafif yana çevirdi ve dinlemeye devam etti.
—Buraya Ran ailesiyle bir anlaşma yapmak için geldim, dedi Crane.
—Bizi nasıl buldun?
—Çıkarınıza iş yapacağımızdan dolayı bunun o kadar önemli olduğunu düşünmüyorum.
—İyiliğin kimden geldiğini bilmek istiyorum. Zamanı geldiğinde karşılığını vermek için.
—Şimdilik G1 ismini verebilirim sadece.
Nille düşündü. Daha önce böyle bir isim duymamıştı. “Demek birileri vadide gizli işler çeviriyor.” diye düşündü.
—Anlaşmanın şartları nedir?
Nille ve Crane birbilerinden iki metre uzaktaydı ve ikisi de ciddiyetini koruyordu.
Crane;
—Valerien ailesinin sizinle savaşıp lideriniz Lonalion’u öldürdüğünü biliyorum, dedi.
Nille sinirlendi. Sinirli bir ses tonuyla “Yani?!” diye sordu.
—Valerien ailesinden haz etmiyorum. Kesinlikle gelişime katkı sağlamıyorlar. Bu sebeple onları öldürmek istiyorum.
Nille durdu durdu ve;
—Burada ki anlaşma kısmı nerede, dedi.
—Deneylerime göre üst insan kanı tüketmek beni daha da güçlendiriyor. Eğer en güçlülerin kanını tuketirsem daha da güçlenip Valerien ailesinin sonunu kendi başıma getirebilirim.
Nille aniden çıkıştı.
—Bekle bekle sen bizden sana kanımızı vermemizi mi teklif ediyorsun!?
—Ve bunun karşılığında Valerien ailesinin işini bitireceğimi garanti ediyorum.
Nille düşündü ve;
—Burada ilk olarak benim yararıma olan bir şey yok. İş tamamen olasılığa yatıyor. Hem de söylediklerini hesaba katarsak sen, ben sana yardım etsem de etmesem de Valerien ailesini öldürmeyi deneyeceksin, dedi.
—Ama sizin yardımınızla bu zor görev daha da kolaylaşacak.
—Bana garanti olmayan bir görev teklif ediyorsun!
—Ne kaybedersin ki?
—Kanımızı elbette! Sana kan verirsem aramızdan birisini hastalığa belki de ölüme sürükleyeceğim.
—O halde ne istiyorsun?
Nille düşündü ve “Bu konuda sana anlaşma sağlayamam ama sana bir şekilde yardım ederim.” dedi.
—Nasıl olacak o?
—Sana bu sene ki okulun yerini vereceğim ve okulun ilk günü oraya saldırırsan sana yardıma geleceğiz.
—Okul nedenmiş?
—Valerien ailesinin geleceği orada olacak. Geleceklerini kurtarmak için herkesi toplayacaklar.
Crane iç çekti.
—Pekâlâ. Ama okula saldırdığım zaman yardım istemiyorum. Okulun yerini biliyim yeter.
Nille şaşırdı.
—Neden peki?
—Sizden hiç haz etmiyorum. Tek arzu ettiğim şey kanınızdı.
Nille güldü.
—Bu da senin düşüncen elbette!
Crane arkasını döndü ve ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı.
Nille, Crane’in arkasından izledi.
—Şaşırtıcı bir kişiliğe sahip. Güçlü olduğundan eminim.
Crane ormanın içinde ilerlemeye devam ederken ağacın tepesinden önüne kanlar içerisinde bir adam düştü. Adam ölmüştü. Crane bu adamın üst insan olduğunu kolayca anlamıştı.
“Olabilir mi?!” diyerek şaşırdı Crane.
Adamın düştüğü yere doğru eğildi ve adamın kesilmiş boynundan akan kana parmağını bandırdı ve ağzına götürdü.
Gözleri fal taşı gibi açılan Crane zevkle;
—Ran kanı olmalı, dedi.
Oldukça heyecanlanan Crane vücudunun baştan aşağı titremesini durduramıyordu. Kafasını hızlı hızlı sağa sola çeviriyordu. Uzağındaki tüm hayvanların hissediyordu. Sezgileri üst seviyeye çıkmıştı.
Crane kafasını geri vücuda çevirdi.
—Bir damlası bile bu kadar etkiliyorsa...
Crane düşündü fakat aynı zamanda kendini de durduramıyordu.
—"Elmayı" yemeli miyim? Yememeli miyim?
Crane biraz daha düşündü ve gülümsedi. “Etrafta herhangi bir şeytan göremiyorum.” dedi.
Crane ağzını açabildiği kadar açtı ve cesedin boynuna dayadı.
Kanın hiçbirini ziyan etmek istemiyordu.
İçtiği kan vücuduna girdiği zaman göz bebekleri büyüdü ve vücudundaki damarlar kendisini belli etmeye başladı. Vücudu kasılan Crane kanı içmeye devam ediyordu. Gücü damarlarında hissediyordu.
Crane sonunda sınırına geldiğini hissettiği anda ağzını cesedin boynundan çekti. Derin bir nefes aldıktan sonra nefes nefese kaldı. Gözleri damla damla kanlar içerisindeydi. Salyası akıyordu.
—B-b-bu.. İNANILMAZ!
Kahkahalarla boğulmaya başladı. Yumruğunu sıktı ve artık emin olmuştu.
—Hepsini öldürebilirim.
Crane ayağa kalktı ve ormanın derinliklerine doğru yöneldi. Yolun üzerinde bazı ayak izleri gördü. Fakat bu ayak izleri ona ait değildi. Ayrıca analizlerine göre tazeydi.
Crane gülümsedi ve;
—Kimmiş bakalım bu herif, dedi.
Crane kambur bir şekilde yürümeye başladı.
İzlerin götürdüğü yere...
Nille kendi ağacının üzerine tekrardan çıktı. Roman onu orda bekliyordu. Roman üzeri kan içinde olan Nille’i görünce şaşırdı fakat kanın Nille’in kanı olmadığını rahatça anlayabiliyordu.
—Bu halin ne böyle?
Nille üzerine baktı ve kanları gördü.
—Bunlardan mı söz ediyorsun?
Roman kafasını yukarı aşağı sallayarak onayladı.
—Önemli değil. Zaten benim kanım olmadığını farketmişsindir.
—Evet ama senin kanın olmadığını anladığım gibi kanın Ran kanı olduğunu da anlayabiliyorum.
Nille gülümdedi.
—Belki de şeytanımdır.